9 Aralık 2014 Salı

DÜNYAYI KURTARAN KIZ

Yazar: Ayşegül GENÇ
Yayınevi: Genç Kitaplığı

Ayşegül Genç'e ait okuduğum ilk kitap Metropol Bedevisi idi. Yazarın üslubunu, takıldığı hususları çok sevdiğimi yazmıştım.

İlk kitabın tadı damağımda kaldığı için,  TÜYAP 2014 Fuarın'nda diğer kitaplarını inceledim ve Dünyayı Kurtaran Kız'da karar kıldım.

Okumaya başlayıp, sayfalarda ilerledikçe, ilk kitap ile elimdeki arasında konu seçimi, hayata bakış ve anlatım yönlerinden farklılıklar hissettim.
Başlangıçta bu hislere kapılsam da, zaman içinde bu durumu yazarın iç dünyasında yıllar içinde fırtınalar koparan ama dışa vurumu meltem etkisinde kalmış birikimler olarak yorumladım.

Öncelikle kitaptan birkaç alıntı yapıp, sonrasında görüşlerimi paylaşmaya devam edeceğim.

Daha iyisini "alma" kaygımız ne zaman daha iyisini "verme" yönünde evrilecek bilmiyorum.

...Kibir, toplumdan bağımsız bir davranış değildir. Hangi devirde yaşarsanız yaşayın; o devrin kibirlilik simgesi ne ise ondan uzak durmanız öğütlenir. Eskiden; eteğin yerde sürünmesi kibirlilik alametiydi, şimdi ise sadece pasaklılık alameti.


Velhasıl ufaktan kalem oynatan acemi bir yazar olarak, kararımı vermiş bulunuyorum. Yükselişi engellenmez, ulaşılamaz bir yazar olmaktansa; ağladığımda ağlayacağını bildiğim üç beş okurum olsun yeter.

"Kaç yıl yaşarsan yaşa ömrünün en uzun yarısı ilk 20 yıldır" derler.


Adalet gününün sahibi verdikleri ve vermedikleri ile imtihan eder insanı.

İnsan sevdiği insanların yüzlerine bakarak bir ömür yaşayabiliyor ama kendi yüzüne bakarak sadece yaşlanıyor.

Merhamet ile acımak arasındaki farktan bihaberiz. Acımak insanların arasındaki mesafeyi büyütür, merhamet ise bu mesafeyi kapatır.

(Tesettürlü bayanlar için moda dergisi (?) kıvamında bir iddiayla ortaya çıkmış Âla Dergisi ve benzerlerine gönderme yaptığı satırlar) ... Takva gibi kaygıları olan hanımlar fark edilmek için değil, fark edilmemek için çaba sarf ederler... Zevk ve estetik kategorisine girmek adına hayatını çarşı-pazar arasında yol etmek yerine daha faydalı işler peşinde koşmayı yeğlerler.

Sadece dindarların sırtına yükledikleri o ahlaki değerlerin "din" ortada olmasa bile fıtrat gereği her çağda kendince başka bir isme bürünüp muhakkak var olacağını unutuyorlar.

Diğer yandan dindarları garibin mazlumun kimsesizin garantisi olarak görmek bir bakıma dinin yapıcı rolünü itiraf etmek de oluyor. Kıyasıya eleştirdikleri dindarların bu beklentilere cevap vermemesi halinde ise garip bir şekilde tatmin oluyorlar.

Körlüğün her türlüsünden Allah'a sığınırım, ama en çok da sorumluluklarımı başkasına atarak rahatlayacak kadar gaflet içinde olmaktan!

Erkek gücün içinden merhameti çekerek zulmetmesin. Kadın da merhametin içinde zulüm katarak güç kazanmaya çalışmasın. Zaten bir mümin güçlendikçe merhamet eder, bir mümine de merhamet ettikçe güçlenmez mi?

Özgürlük denildiğinde sadece zevkleri ve hazları sınırsızca yaşamak olarak algılayanlar ve dini emir ve yasakları sınırlandırıcı buldukları için karşı çıkanlar bedensel arzuların esiri haline geldiklerini hiç bir zaman kabul etmeyeceklerdir elbette.


Evlilik teknik ve artistik açıdan karınıza tam puan vereceğiniz bir spor dalı değildir. Bu yüzden tahakküm eden dindar erkeğin bu düşüncesi kadar; bu şekle girmeyi kabul eden kadının düşüncesi de sakattır.

(Kadın) İhtiyacı olmadığı halde ve Allah rızasını kazanmak gibi ulvi bir düşüncesi olmadığı halde sırf kariyer, ego ve lüks yaşantı için çalışıyorsa dindarlığı da aile hayatı da zedeleniyor ve etrafındakileri zedeliyor demektir.

Zaten çoktandır mühim meseleleri masal kategorisinde dinliyoruz.

.. Ayağıma taş bağlayıp göz yaşına atlamak istiyorum.

Ne evde hiçleştirilen geleneksel kadın, ne de obje haline getirilen batılı kadınız. Bir üçüncü yolu sunan Hz. Fatıma'nın aksiyoner ve üretken mirasının peşine düştük. Kadının çocuğunu eğitmek zorunda olduğu ve evini korumaya mecbur olduğu fikrine katıldık. Ama bunun sanattan edebiyattan ilim tahsilinden ayrı olabileceğini düşünenlerden de ışık hızıyla ayrıldık... Aşırı şekilde süslenerek topluma karışan örtülü veya örtüsüz kadından uzağız.

Dini sadece kendimize indirgeyerek ve sosyal boyutunu tıraşlayarak "bireysel" yada "butik" davranışları kabulleniyor ve "biz" kaygısından "ben"e pupa yelken ilerliyoruz.

Oturduğun yerde "vicdan yapmak" ne işe yarıyor ki...

Dişiliği ön plana çıkarıp kişiliği yok saymak eski bir cahiliye geleneğidir.


Ayşegül Genç, ülkemizde uzun yıllardır tartışması yapılan, herkesin bir tarafından tutup çekiştirdiği başörtüsü konusunu ana eksene almış  (şöyle zulüm gördük, böyle sıkıntı çektikten ibaret bir kitap değil, onu belirtmek isterim).
Dar bir perspektif düşünülmesin başörtüsü dediğim için; yazar hiç çekinmemiş, hem nalına hem mıhına hesabı, yeri geldiğinde gidişattaki hal ve hareketleri inceden inceden dokundurmuş hem başörtülülere hem de onlara (hem olumlu hem olumsuz anlamda) bazı sıfat ve beklentileri yükleyenlere.

İlginç konular da var içerikte, mesela; 
marka pazarlamak için reklamlarda çocukların kullanılıyor olması, 
sosyal medyada ulu orta her şeyin fotoğrafının paylaşılıyor olmasının arkasındaki haleti ruhiye,
çocuk esirgeme yurtlarına ziyaret için gitmeden çok çok önce insanın psikolojik olarak buna hazırlanması gerektiği (bu bölüm beni gerçekten derinden etkiledi, çok haklıydı yazdıklarında), 
başörtülü bayanların giyim kuşamlarının günümüzde ne hallerde olduğu ve tesettür modası diye bir şeyin ne mantığı olduğu gibi...

Aslında özetle şunu söyleyebilirim; içimden geçen pek çok şeyin yazıya aktarılmış halini okudum ben bu kitapta. Zaman zaman kendi başımdan geçenleri, hissettiğim çaresizlikleri samimi bir arkadaşımla sohbet ortamında konuşuyor gibi hissettim. Sayısını bilemeyeceğim kadar çok kitap varken evrende, tekrar tekrar okuyabilirim dediğim ender kitap vardır hayatımda. Ve bu kitap da artık onlardan bir benim için, bunu gönül rahatlığı ile söyleyebilirim.

Kitabı bitirdiğimde vardığım kanı; yazarın hissiyatlı, insancıl ve bir müslümana yakışacak hal ve hareketleri mümkün olduğunca tatbik etmeye çalışan bir bayan olduğu.

Severek okudum, gönül rahatlığı ile de -naçizane- tavsiye ederim.

Hiç yorum yok: