24 Şubat 2016 Çarşamba

HÜZÜN VE TESADÜF

2015 yılının geneli ve 2016 yılının ilk ayları benim için tabiri caizdir zannediyorum ki, Mustafa Kutlu kitapları yılı oldu. Evdeki Mustafa Kutlu kitapları stoğunu bitirmek için sanıyorum 2 kitabı daha devirmem gerekiyor.


Hüzün ve Tesadüf, 17 kısa hikayeden oluşuyor. 88 sayfalık, kısa sürede okunabilecek bir kitap. Lakin gelin görün ki bebekli hayatımda kitap okuma hızım kaplumbağadan daha da yavaş (Anneciğim sağ olsun, evde bana hiç iş yaptırmadığını düşünürsek, hız konusundaki tespitim tam da yerinde) . 16 hikayeyi ortalama bir okuma hızıyla tamamlasam da son hikayeyi okumak bir türlü nasip olmadı! Nihayet bugün okuma fırsatı buldum da kitabı bitirebildim. Aynı yazarın kitaplarını arka arkaya okumak bünyeme ters mi geldi bilmiyorum. Belki de sınırlı vakitte çok da sakin kafayla okuma şansım olmadığından biraz sıkıldım. Bunda yazarın bazı hikayelerdeki doğaya dair betimlemelerinin fazlaca yer almasının da payı olabilir. Uzun uzun yapılan betimlemeler bazen can sıkıcı olabiliyor. Sanırım Mustafa Kutlu'nun deneme tarzındaki kitaplarını daha çok sevdim. Yada bir kitapta bölümler halinde yazdığı kitapları... (Yazara ait okuduğu diğer kitaplarla ilgili yorumlara Okuduklarım başlığından ulaşabilirsiniz). Bu kitapta en çok beğendiğim hikayeler, eski bir tren garında geçmişte ve bugün yaşanan olayların yer aldığı, kitaba da ismini veren Hüzün ve Tesadüf ile çocukluk günlerinde geçen ve üzücü bir sonla nihayete veren Uç Selahattin Uç oldu.

Yazar: Mustafa Kutlu
Yayın evi: Dergah Yayınları

9 Şubat 2016 Salı

BEĞENDİĞİMİZ TELEVİZYON PROGRAMLARI

Televizyon her ne kadar kafa ütüleyen bir aygıt olsa da bazen izleyince insana hoş dakikalar yaşatan programlar olabiliyor.

Çok fazla televizyon izleyen biri değilim. Ama söyleşi, sanat ve gezi türündeki programları seviyorum.

Saymış olduğum tarzda yayınlar yapan bir kanal var; TRT TÜRK.

Çok düzenli olmasa da denk geldikçe izlediğim bazı programlar bulunuyor yayın akışlarında.

Örneğin; Ömer Öztürk'ün sunduğu Vapurda Çay Simit Sohbet bunlardan biri.
İstanbul'un alameti farikalarından biri olan Şehir Hatları Vapurunda, seyir esnasında her hafta ünlü bir konuk ve halktan 2 kişinin katılımıyla bir söyleşi gerçekleşiyor.
Misafirler, tanınmış olan konuğa sorularına birebir yöneltebiliyorlar.
Samimi, hoş bir yapım.
Arada ince belli bardaktaki çaylar  tazeleniyor, sohbet muhabbet bir yandan devam ediyor.
Program, Ömer Öztürk'ün öğrencilik yıllarında ulaşım için vapuru çok fazla kullanması esnasında kafasında canlanmış ve sonrasında da hayata geçirme şansı bulmuş.


Yine trt türk'te yayınlanan, mikro art sanatçısı Hasan Kale'nin sunduğu Şehr-i Minyatür severek takip ettiğim bir yapım.
Hasan Kale orijinal bir insan, çok yetenekli.
Mikro art sanatını kendisini izleyince öğrendim.
Akla hayale gelmeyecek nesnelere (mesela makarnaya, kaju fıstığına, kelebek kanadına) inanılmaz güzellikte ve detayda resimler yapıyor Hasan Kale.
Programın içeriği şöyle; yetenekli sanatçımız canım İstanbul'un güzide mekanlarından birini geziyor, o mekana ait rivayetleri veya o mekana ait tarihe not düşülmüş olayları izleyici ile paylaşıyor, sonrasında atölyesine geçerek seçtiği birbirinden ilginç herhangi bir nesneye gezmiş olduğu yeri barındıran şahane bir çizim yapıyor. Gezdiği mekanları anlatma üslubu biraz tutuk geliyor bana, ama çizimlerinin güzelliği yanında bunun pek de önemi kalmıyor bana göre. 
En son seyrettiğim programda, kelebek kanadına Galata Kulesinin yer aldığı bir silüet çizdi. Ondan bir önceki programda Sultanahmet Cami bahçesini ve At Meydanı'nı (diğer bir deyişle Sultanahmet Meydanı) resmetmişti. Hem de hafızasından, hiç bir görsel öğeye bakmadan! Büyüteç gibi herhangi bir araç da kullanmıyor üstelik (Bu sanatla uğraşanlar genellikle büyüteç kullanarak resmedermiş. Fakat Kale bu yönü ile diğer sanatçılardan ayrılıyormuş kendi ifadesi ile). Maşallah fotoğrafik bir hafıza, yetenekli parmaklar ve iyi gören gözler bahşedilmiş kendisine;)


Epeydir izlemesem de -hala devam ediyor mu onu da bilmiyorum aslında- CNNTURK'te yayınlanan, Güven İslamoğlu'nun sunduğu Yeşil Doğa programını da beğeniyorum. Program vasıtasıyla hem ülkemizdeki doğal güzellikleri görme fırsatı oluyor hem de -ne yazık ki- bazı bölgelerde doğal güzelliklerin ve çevrenin nasıl talan edildiği gözler önüne seriliyor.


Sizin severek takip ettiğiniz programlar neler?

* Severek takip ettiğimiz internet siteleri ile ilgili yazım için Girince Rahatlıyorum başlıklı yazıma göz atabilirsiniz.

2 Şubat 2016 Salı

EMZİREN ANNENİN KORKULU RÜYASI: GÖĞÜS UCU ÇATLAKLARI

Hamilelik döneminde internet ortamında pek çok yerde emziren annelerin göğüs ucu çatlaklarından yana yakıla dert yandığını ve çözüm aradığını okudum. Bu durum zihnimde hayli yer ettiği için daha hamilelik dönemindeyken elimden geldiğince tedbir almaya çalıştım. Kullandığım yöntemlerden ikisi internet ortamında karşılaşılabilecek öneriler. 2. ve 4. ürün ise kendimce bulduğum ve denediğim şeyler.

Hamilelik sürecinde, 5. aydan itibaren Lierac kremi kullanmaya başlamıştım. Faydasını gördüğümü düşünüyorum.


Hamileliğim yaz aylarına da denk geldiği için cildin doğal olarak neme ihtiyacı oluyordu. Bu sebeple yaz aylarında ihtiyaç oldukça, sonbahar aylarında da günde bir kez saf gül suyunu sürdüm. Saf gül suyunda kullandığım marka Rosense. Cilt temizliğinde de hiç tonik vs. kullanmıyorum.

Doğuma 1 ay kala günde 1 kez Lansinoh kremi de kullanmaya başladım. Bu krem pek çok kişi tarafından tavsiye ediliyor. Tavsiye edilmesindeki en önemli sebeplerden biri, doğal bir içeriğe sahip olmasından ötürü, bebeği emzirmeden önce silmeye ihtiyaç olmaması. Açıkçası içeriğini çok merak ettim fakat sanıyorum ticari bilgi olması nedeniyle paylaşılmıyor.



Bebeğim doğup da emzirmeye başladığımda, bu kadar şeyi kullanmaya ne halim kaldı ne de vaktim.
Bu dönemde Lansinoh kremin yanı sıra zeytinyağında bekletilen kantarondan oluşan kantaron yağını kullandım (aktarda satılan küçük şişelerden değil, evde yapılan kantaron yağından kullandım).
Her emzirmeden sonra kantaron yağını sürdüm. Süt sağacağım zaman da kantaronu sürerek işleme başladım. İlk günlerde sadece tek göğsümde bir çatlak oluştu. Çatlak çok can yakıcı bir şey:/ Ama istikrarlı bir şekilde kantarona devam edince çok şükür ki çatlak iyileşti. İnternette genellikle aynı şeyler tavsiye ediliyor. Zeytinyağı ve kantaron karışımına hiç rastlamadım. Umarım bu sıkıntıyı yaşayanlara bir çare olur bu naçizane tavsiyem. Şu an bebeğimin bezini değiştirdikten sonra da pişik kremi kullanmıyorum, hiç kullanmadım. Kantaron yağı kullanıyorum ve Allah'a şükür bir sıkıntı yaşamadık şu ana kadar. Evde şu anda bildiğimiz litrelik şişe içerisinde kantaron yağı bulunuyor.

Göğüs ucu çatlağını önlenmede benim deneyimlediğim kadarı ile alınabilecek ilk tedbir cildi çok önceden nemlendirmeye başlamak. Bunun yanı sıra bebeği emzirme şekli, bebeğin emme kuvveti gibi unsurlar da çatlağın oluşmasında oldukça etken.

Dip not olarak eklemek isterim; kantaron bitkisi saf zeytinyağı içerisinde belirli bir müddet bekletildikten sonra (kendim hiç yapmadığım için süreyi bilemiyorum) kantaron yağı olarak kullanıma hazır hale geliyor. Yanıklar ve yara üzerine uygulama konusunda da oldukça olumlu etkisi var. Evinizde muhakkak surette bulundurmanızı öneririm. Kantaronun çeşitleri oluyor; şayet evde kendiniz yapmayı düşünüyorsunuz internetten detaylıca araştırmanın faydası var.