26 Temmuz 2016 Salı

İNŞALLAH

Yazar: Gülçin DURMAN
Yayınevi: İz Yayıncılık

Çalıştığım kurumun belirli aralıklarla yayınlamış olduğu bir dergi var. Dergide kurum çalışanlarının yazmış olduğu yazılar yayınlanıyor. Doğum öncesinde benim de bir yazım yayınlanmıştı. İnşallah kitabının yazarı Gülçin Hanım ile tanışmamız da bu vesile ile oldu. Dergimizin editörü Gülçin Hanım ile mail üzerinden yazıştık, henüz yüz yüze tanışma imkanımız olmadı maalesef. Ama izin dönüşü umarım görüşebilme imkanımız olur kendisiyle. Mail yolu ile bile olsa, bir insanın nezaketi ve cana yakınlığı kendini belli ediyor.

Gülçin Durman'ın iki adet hikaye kitabı var. Durman'ın bazı öyküleri edebiyat dergilerinde yayınlanmış. Kitapları olduğunu tesadüfen öğrendim internetten. Ve ilk kitap alışverişinde de sepetime ekledim. İnşallah, yazarın yayınlanan ikinci eseri. İlk kitabı Kent Hikayeleri ismini taşıyor. Peki Beyza madem iki kitap da sende var, neden önce ilk kitabı okumadın derseniz (çok da umrumdaydı sanki de diyebilirsiniz gerçi) şöyle söylerim; ben dergileri de tersten okumaya başlarım. Yine şeytan dürttü zar:)


Gelelim bu öykü kitabına... Kitabın kapak yazısında yazarın gelenek-fantastik arasında gezinen köprüde öyküler yazdığı belirtiliyor. Fantastik öykü tarzı çok alışkın olduğum bir tarz değil aslında. Bu sebeple bazı hikayelerin sonunda ne düşüneceğimi şaşırdığımı söyleyebilirim. Kitaba ismini veren İnşallah isimli öyküde İskender Pala tadına benzer bir tat aldım. İlginçti. En sevdiğim hikayeler Müşterek Hayat ve Sezon Finali oldu. Bu hikayeler biraz daha benim okuduğum tarza yakın. Gündelik hayattan, rastlayabileceğimiz bolca kare var... Toplam 11 hikayeden oluşan kitap bir çırpıda bitiverdi-sanırım darbe girişimi öncesinde okuduğum için kafam daha yerinde olduğundan konsantre olarak okuyabilmiştim. Yakında Kent Masalları'nı da okuyup sizinle paylaşırım İNŞALLAH...

12 Temmuz 2016 Salı

KİTAPTAN BİR ISIRIK ALMAK YERİNE KİTABA ODAKLANMAK

Hani bloga hazırlayacağı bazı yazılar için bekler ya insan; bir şeylerin olmasını, olgunlaşmasını yada ruhen hazır olmayı... Bu yazı da benim için öyle oldu aslında.

Bebeğim günden güne büyüyor. Her gün yeni şeyler keşfetmeye, denemeye ve öğrenmeye çalışıyor. Doğduğu günden beri ben ilgileniyorum. Ailem yanımda ve hep destekçim, sonsuz şükran borçluyum onlara... Bebeğimin günlük ihtiyaçlarını karşılamak (emzirmek, bezini değiştirmek, uyutmak, ek gıdalarını yedirmek, giydirmek, vs.) çok büyük oranda benim sorumluluğumda. Özellikle ilk aylar daha da fazla bana bağımlıydı. Tabi bir bebeğin günlük ihtiyaçlarının karşılanmasının yanı sıra oynamaya ve kendisine ilgi gösterilmesine de muazzam derecede ihtiyacı olduğunu söylemeye gerek yok sanıyorum.

Bebeğimle günlük ihtiyaçlarını karşılamanın dışında kalan sürelerde ciddi anlamda oyun oynuyorum (aylardır halının üzerinde geçiyor gündüz saatlerim). Oyundan kastım da ses çıkaran oyuncaklarını sallamak, bir şeyler anlatmak, kol-bacak kaslarını hareket ettirmek vs... 3. aydan itibaren çevresinde olan bitenle yavaş yavaş ilgilenmeye başlayan, süt-uyku-altını kirletme üçlüsünden bambaşka bir dünyanın daha var olduğunu anlayan bebekle zaman geçirmek gerçekten farklı bir deneyim ve sabır işi. 

Ben kitap okunan bir evde büyüdüm. Kitap okumayı hep sevdim. Şu an için de evinde en sevdiğin bölüm hangisi derseniz, cevap olarak kitaplığımı söylerim. Çocukken evimizde kocaman vitrinli bir dolap vardı. Hani eskiden olurdu evlerde, bilirsiniz. İşte o vitrinli kocaman dolabın büyük kısmı kitaplarla doluydu. Farklı odalarda da kitaplıklarımız vardı. Yani kitap hayatımın hep bir parçası oldu.

Henüz bebeğim doğmadan önce, kitap fuarlarına gittiğimizde hoşuma giden bazı kitaplardan alırdım bir gün çocuğum olursa okur diye. Bazı kitapların yıllar sonra baskılarını bulmak çok zor oluyor çünkü.

Ve gün geldi, bebeğim doğdu. 2 ayını tamamladı, görsel zekasını geliştirmek için yukarıda bahsettiğim oyun zamanlarında benim de sabırla çalışmalarım başladı. İlk olarak edu kids'in siyah-beyaz ve kırmızı renklerden oluşan nesnelerin bulunduğu görsel hafıza geliştirme kartlarını göstermeye başladım bebeğime (bebekler ilk aylarda bu renkleri seçebiliyormuş çünkü). Hatta annem takılırdı "oğlum annen ders mi çalıştırıyor sana yine?" diye. İlk zamanlar bebeğimin bir şey anlayıp anlamadığını tam olarak bilemesem de sebatla kartları göstermeye devam ettim. Kartların her birindeki detayları tane tane, özenle, kısa ve tekrarlayan cümlelerle anlattım. Eli kolu hareket edip dişleri de kaşınmaya başladıkça kartları incelemek yerine hep ağzına götürdü oğlum. Bir güzel kemirdi. Sabırla kartlara bakacağı günü bekledim. Zaman içinde artan sürelerle kartları inceledi. Ama daha çok dişlerini kaşımak için kullandı kartları.

4. ay içerisinde D&R'den 3 tane kitap aldık (mini boy olanın bir tanesini daha sonra aldım).


Küçük olanı kavraması kolay olur düşüncesiyle almıştım. Haklı da çıktım. Bir güzel eline aldı, kemirdi. Kenarlarını beyazlatıp, sayfalarını tükürükle hamurlaştırana kadar paraladı. Sabırla bekledim. O gün gelecek, oğlum elbet bir gün kitabını ısırmak yerine içindeki şekillerle ilgilenecekti. Filli olana bayılmıştım alırken, o kocaman burun harika bir fikir. O burun neler çekti oğlumdan:) Kaç kez ısırıldı, asılındı? Allah biliyor artık. 


İş Bankası Kültür Yayınları'nın hareketli kitabı bambaşka bir olay. O kitabı kendime aldım desem yeridir, o derece güzel. Her sayfasında hareket eden bir bölüm var. Mesela ilk sayfada hareketli mekanizmayı parmağınızla yukarı çekince zürafaların kafası görünüyor. Çok sevimli, motor becerisini geliştiren ve ilgi çekici bir kitap. Yaş aralığı 2-5 aslında ama acayip ilgi çekici.

Dedim ya bebeğim kitapları pek güzel kemirdi, yalayıp hamurlaştırdı diye, o tecrübeden sonra bez kitaplardan aldık. Aslında öncelikle bunları almalıydık ama bizde durum böyle gelişti:) Bez kitapların hakkını verdi oğlum. Her yerini yaladı, ısırdı, çekiştirdi, salladı, yere attı. Şekillerini incelemekten ziyade, ağzında gezdirdi kitapları.


Gel zaman git zaman 7. ayını doldurup 8. ayına doğru ilerleyen bebeğime diğer kitaplarından sıkılmıştır, değişiklik olsun düşüncesi ile İş Bankası'nın hareketli kitabını gösterdim (yaş aralığı ve boyutu büyük olduğu için daha sonra kullanırız diye düşünmüştüm). İşte o gün tam dönüm noktasındaymışız, nereden bileyim? Her daim açtığım kitap sayfalarını afiyetle ağzına götüren, anlattıklarımın bir kulağından girip diğerinde bir müddet bekleyip beklemediğinden emin olamadığım bebeğim merakla sayfadaki şekilleri inceliyor! Anlatıyorum, dinliyor. Kitaptan ısırık almak yerine gerçekten dinliyor! Allah'ım, o anki sevincimi anlatamam! Aylarca süren çabalarımın, döktüğüm dillerin karşılığını almak... Paha biçilemez! Kitabın tüm sayfalarına baktık birlikte, anlattım. Hareketli kısımlarını gösterdim. Çok ilgisini çekti. Kendisi de hareket ettirmeye çalıştı. Küçücük parmaklarını kullanmaya çok hevesliydi. Baktım dinliyor, başa sardım, kitabı tekrar okudum, anlattım, şekiller hakkında konuştum. Vallahi dinliyor! :) Aşina olduğu küçük kitaplarından birini aldım, bir de onunla deneyelim diye. Yeminle onu da dinledi! :)


Uzun lafın kısası, bebeğim 7.5 aylıkken kitaplardan bir ısırık almak yerine, içindekileri anlamaya ve kavramaya çalışıyor. Sayfaları çevirmeye çabalıyor. Her bebek için bu süre farklı olabilir elbet. Daha erken yada daha geç. Ama 7-8 ay sanırım ortalama bir değer, rastladığım kadarı ile böyle.

Sevincimi sizinle de paylaşayım dedim. Bu süreçlerden geçecek ebeveynlere naçizane deneyimimi aktarayım istedim. Umarım bebeğim de kitapları seven, "haydi şimdi bunu okuyalım" diyen, sorgulayan, düşünen, popüler kültürün her pompaladığı şeye kapılmadan aklını kullanan ve vicdanını dinleyen bir birey olur.