30 Haziran 2014 Pazartesi

BANYO YENİLEME-FAYANS ÜSTÜNE FAYANS KAPLAMA

Evlerin en önemli bölümlerinden biri olan ama nedense müteahhitler tarafından 
göz ardı edilen bölümü banyodur bana göre.
Daracık evde koyu renk fayans/seramik kullanmak hangi mantığın ürünüdür acaba?
Yada uyduruk bir işçilik yapıp, insan arkasından neden rahmet okutur ki? ;)

Öyle tahmin ediyorum pek çok bayan ferah ve kullanışlı bir banyosu olsun ister.
Ama banyoyu değiştirmek maalesef o kadar da kolay bir iş değildir.

Banyomuz oldukça eski görünümlüydü.
Su borularımız dahi açıktan geçiyordu.
Sonra, dedik biz bu banyoda değişiklik yapalım.
Şu fayansları bir yenileyelim, diğer eksiklikleri giderelim.
Ama fayans yenilemek alengirli iş.
Ya eski fayanslar kırılıp çıkarılacak ve yenileri döşenecek,
yada eski fayansın üzerine yeni fayans döşenecek (İnternetten araştırırken vinil kaplamalı duvar kağıtları kullanıldığını da okudum. Ama bana pek cazip gelmedi açıkçası.)

Birinci yöntemin formülü şu şekilde:

eski fayansı kırıp yeni fayans döşemek= uzun tadilat süresi+fazla işçilik ücreti+fazla moloz miktarı+fazla moloz kaldırma ücreti+fazla temizlik

Bu denklemin korkunçluğu karşısında elbette ikinci yöntem daha akılcı duruyordu.
Ama bunun için de gerekli olan bazı şartları sağlamak lazım. Şöyle ki;
Banyonuzda su kaçağı problemi olmamalı
Eski fayanslarınız sağlam olmalı 
(Su kaçağı olduğu taktirde, önceden sadece sıkıcı görüntüsünden şikayetçi olduğunuz fayanslar, patır patır dökülerek çok daha büyük sıkıntılara sebebiyet verebilir.
Elbette eski fayanslarınız sağlam olsa da sonradan kaçak problemi çıkıp, insanı deli edebilir.
Ama kaderinizde yaşamak varsa, elden ne gelir? :)

27 Haziran 2014 Cuma

ENGLİSH HOME İNDİRİMİ

Bazen şanslı gününde olur ya insan, benim durumum da aynen öyle oldu.
Aramızda English Home'yi sevmeyen var mı?
Bence de... Yok! :)
Gelelim hikayesine.
Mutfak tekstili ürünlerinde bir süre önce Pinky serisi çıkmıştı.
Dantel motifli tutacak, fırın eldiveni ve mutfak önlüğü çok hoşuma gitmişti.
Fakat fiyatlar diğer takımlara göre biraz daha fazlaydı (sanırım dantel olduğu için).
Aradan epey zaman geçti, çıkarmıştım aklımdan.
Bu aralar evde bazı değişilikler yapıyoruz, benim de aklıma bu takım düştü yeniden ve 3 gün önce almaya karar verdim gecenin bir vakti, internetten tekrar baktım. Kararımı verdim: Tüm ürünler farklı mağazalarda tek tek dahi olsa tedarik edilecek, o ürünler -nasipse- alınacak! :)
Ertesi gün telefonuma gelen mesaj şanslı günümde olduğunu söylüyordu: English Home'de mutfak ürünlerinde % 50 indirim!
Hayat bazen insanın yüzüne gülüyor:))


23 Haziran 2014 Pazartesi

BLOGGER OKUMA LİSTESİ PROBLEMİNE ÇÖZÜM?

Bu sabah farkettim, blogger ana sayfasına girdiğimde takip ettiğim arkadaşlarımın yazılarından sadece bir tanesi görüntüleniyor.
Başka bir arkadaşım yeni bir yazı ekleyince, önceki kayboluyor ve sadece bu yeni yazı görülebiliyor.
"Daha fazlasını görüntüle" kısmı da çalışmıyor.
Nasıl çözülür ki bu problem?
Sizde de var mı aynı sıkıntı?

Bir bu eğlencem vardı kavanoz dipli dünyada, o da burnumdan geldi:(

:))
* Fotoğraf internetten alıntıdır.

20 Haziran 2014 Cuma

EV TADİLATINDAN ÇIKAN ATIKLAR NE YAPILMALI?

Banyomuzda tadilat yaptık.
Küvet kırılarak çıkarıldı, dışarıda olan su boruları duvarın içine alındı, lavabo çıkarıldı ve yeri değiştirildi.
Bu esnada haliyle moloz, plastik borular, seramik karoları, küvet ve bir adet lavabo ile baş başa kaldık.



Ülkemizin önemli çevre sorunlarından biri bahsettiğim bu malzemelerin ne yapılacağının bilinmemesi.

İstanbul'da -pek çok örneğine şahit oldum- bu atıklar ya inşaatı devam eden bir şantiyeye gece gizlice bırakılır yada gözden ırak, dağ bayır yeşillik bir alana dökülüp kaderine terk edilir. İstanbul gibi bir şehirde, dere içinde klozet gördüm ben, abartmıyorum. Bazı yurdum insanı da az önce bahsettiklerimi yapmaya vicdanı el vermediğinden ama ne yapacağını da bilmediğinden, çöp konteynerlerinin yanına bırakıyor atıkları. Ama belediyenin çöp toplama kamyonları da bu atıkları almıyor (almaması gerek zaten, çünkü onun topladığı atık evsafı farklı) ve bu atıklar ortalıkta sürünüp kalıyor.

Yukarıda bahsettiğim şekilde bu atıklardan kurtulmaya çalışanlar, tespit edilmeleri halinde çok ciddi para cezalarını ödemek durumunda kalıyor.

Peki ne yapmalı?

Büyükşehir Belediyesi vasfında bir yerde ikamet ediyorsanız ilçe belediyesini arayıp 
"moloz ve inşaat atıklarımın alınmasını istiyorum" demeniz yeterli.
(Büyükşehir sınıfında olmayan illerde de belediyeye başvuruluyor. Alo moloz hatları var)
Sizi ilgili birime yönlendirip, bir kaç gün içinde molozlarınızı, atıklarınızı alıyorlar.
Çuval başına ödeyeceğiniz tutar 1,5-2 TL arasında.
Atıklarınızı verip parayı ödüyor, makbuzunuzu alıyorsunuz.
Aynı işi yapan özel firmalar da var ama biz tercihimizi belediyeden yana kullandık.

Size küçük bir maliyeti olur ama vicdanınız rahat olur.
O atıkların doğada yok olup gitmeyeceği, kimsenin de hayrına kaldırmayacağı aşikar...

* Fotoğraf internetten alıntıdır.

18 Haziran 2014 Çarşamba

ZORAKİ KIŞ HAZIRLIĞI

Yazlık meyve sebzelerin normal koşullarda yetişen ve mevsimsel koşullara uyum sağlamış olanları yeni yeni düşüyor tezgahlara.
İstanbul'da yaşayanların en talihsiz olduğu konulardan biri genel tabiriyle pazar alışverişi bence.
Hormonsuz, ilaçsız, kendi halinde yetişmiş meyve sebze bulmak için çabalamak lazım biraz (yakın civarda organik pazar arayışı, internetten organik ürün satan firma arayışı, pazarda/manavda/markette görülen yalandan meyve sebzelere söylenip durma,...)
En doğal hakkımız olan beslenme için arayışta olmak ve fazladan ücret ödemek ne tuhaf ama normalleşen bir hal, değil mi?

İşte ben böyle sızlanıp durduğum için ve memlekette bulunan alim de halimize acıdığı için, bizi ziyarete geldiklerinde maydanozdan yumurtaya, dere otundan salatalığa, biberden domatese farklı yelpazedeki ürünleri kolileyip düşüyorlar yola:) (Koliden çıkan ürün çeşidi daha çok da, teferruata girmemeyim şimdi;)

İşte bu domates ve biberler de memleketten gelen ve tüketilemediği için kendinden geçmeye adım adım yanaşan organik (!) yemelikler.


İnsan bazen çok basit şeyleri akıl edemiyor, akıl akıldan üstün diyoruz yeri gelince.
Bir tanıdığımızla sohbet muhabbet ederken söz döndü dolaştı derin dondurucunun nimetlerine ve bu mucizevi cihaza hunharca doluşturulup mevsimi dışında da yeme şansına erişebileceğimiz ürünlere geldi.
Konuştuğum bayan, kışın yemek için yazdan menemenlik domates, biber kesip birer yiyimlik olacak şekilde kaldırdığını söyledi gayet doğal bir şekilde.
Neeeee? Menemenlik domates, biber mi?
E çok mantıklı, benim niye hiç aklıma gelmedi ki bu? diye epeyce hayıflandım (sesli olarak üstelik;)
Tavuk suyu, közlenmiş kırmızı biber, haşlanmış nohut gibi incik cincik şeyleri koyarım da, menemenlik harç hiç aklıma gelmemişti:)
Uzun lafın kısası; halis muhlis, memleketten gelen domates ve biberler de menemenlik olarak buzluk saflarında yerini aldı dün itibariye.
Zorunlu kış hazırlığı aslında...
Gerçi ramazan da yaklaşıyor, bir gece... ansızın... yiyebilirim!
:))

Sizin de var mı ıdık bıdık derin dondurucuya kaldırdığınız, çok işe yarayacak ama belki de akla pek gelmeyen gıdalar?

17 Haziran 2014 Salı

GÖZLERİMİ KAPARIM VAZİFEMİ YAPARIM

Şehir Tiyatroları yaz tatiline girecek, son oyunlarını oynuyorlar.
Uzun zamandır tiyatroya gitmek istiyorduk.
Sahnelenecek yer de Harbiye Açık Hava Sahnesi olunca biletlerimiz aldık, mutlu mesut gittik.
Başlangıçta biraz çekindik açıkçası çünkü oyun müzikalmiş, biletlerimizi alırken dikkatimizi çekmemiş.
Müzikallere biraz mesafeliyim sanırım.
Ama oyun başlayınca fikrim değişti, gayet güzel ve eğlenceliydi.

Tarihin tozlu sayfalarından, 31 Mart olaylarının vuku vulduğu zamanlarda başlıyor hikaye.
Konu; komşu evlerde aynı zamanlarda doğan ve biri gelecekte saf, iyi niyetli ve "büyüklerimiz her şeyi bizden daha iyi bilir" mantığının temsilcilerinden Vicdani Yurdakuler ile bunun tam tersi karaktere sahip, her dönemin adamı, hayatta önüne çıkan tüm fırsatları her halükarda lehine çeviren Efruz'un hikayesi.


Tarihteki ilerlemeyi eski filmlerden hatırladığımız, başında kasketi, omzunda çapraz asılı çantası, elinde gazetesi ile yazıyoooor, yazıyoooorrr! diye fır dönen gazeteci çocuktan öğreniyoruz. Bir de her dönem gelişen siyasi olaylara göre adı değişen sokaktan...


Oyun biraz uzunca; 2 perde, 3 saat.
Kafiyeli cümleler, güzel oyunculuklar, hoş müzikler eşliğinde güzelce izledik.
Seneye tekrar sahnelenirse -naçizane- izlemenizi öneririm.
       
                           
Ama pek anlam veremediğimiz bir kaç durumla da karşılaştık, paylaşmadan edemeyeceğim.
Sahne alanı içinde bulunan büfeler gereksiz pahalı.
Kendi halinde, baygın kaşar peynirinden ibaret tost 8, gofret 2 ve çay 3 lira.

Bir diğer can sıkıcı olayı aracımızı yakın sokaklardan birine park etmek istediğimizde yaşadık.
Yol kenarında boş bir yere aracımızı park ettik (durmak/duraklamak yasaktır gibi bir ibare yoktu)
Hızlı adımlarla genç biri yanaştı, park için ücret istedi.
Park alanı diye bir levha yok, işleten belli değil, kafaya göre para istiyor!
Aracımıza yöneldik, gideceğimizi söyledik. 
"Tamam abi, ne verirsen!" diyerek bize lütufta bulundu!
Umurumuzda da olmadı tabi...
Durumdan vazife çıkaran insan figürleri... Artarak etrafı kuşatıyorlar sanki...

* Fotoğraflar internetten alıntıdır.

12 Haziran 2014 Perşembe

DEKORASYON DERGİLERİNİN TIKANDIĞI KONU: BANYODAKİ TEMİZLİK EŞYALARI

Evlenmeden önce dekorasyon dergisi yada sitelerini pek takip eden biri değildim (halen de pek değilim ama eskisi kadar da mesafeli yaklaşmıyorum).

Pek çok sebebim vardı kendimce; evlerimiz o dergilerdeki/sitelerdeki kadar geniş değil mesela. Yada pek çoğumuzun bütçesi o ürünleri alacak ferahlığa henüz ulaşmış değil, veya o harika görünümlü koltuklara bayılmama rağmen, kiracı olduğum evde yüklük yada büyük bir dolap olmadığı için muhakkak altı depolamaya elverişili bir koltuk takımı almak durmundayım...

Göz ucuyla da olsa o mecralara bakmaya başlayınca, bazı noktaların aynen yada küçük değişiklikler yapılarak uygulanabileceğini düşünmeye başladım.

Ama fikrimin değişmediği bir nokta var. Bu dergi ve sitelerde gördüğümüz o şahane banyoların hiçbiri, her evde bulunan temizlik malzemelerini düzenli bir şekilde depolayabilecek bir alternatif sunamadı bana (sizi aydınlatan bir kaynak varsa rica ederim benimle de paylaşın. Çok sevaba girersiniz;) ) 
Kova, leğen kullanılmayan klasik bir yurdum aile evi pek hayal edemiyorum.
Yada kovalı bir yer temizleyici (reklam yapmamayım dedim ama kendimi tutamayacağım, viledadan bahsediyorum)...
Allah aşkına, bunlar nereye saklanabilir ve görüntü kirliliği yok edilebilir ki bir evde?


Tüm alternatiflere açığım:)

(Balkon da çoğu evde aynı makus kaderi paylaşıyor aslında. O noktayı da atlamamk lazım;)

* Fotoğraf internetten alıntıdır.

5 Haziran 2014 Perşembe

EVDE KULLANDIĞIMIZ SUYU NASIL DEĞERLENDİREBİLİRİZ?

Sürekli duyduğumuz tabirler arasında yer alıyor kuraklık, küresel iklim değişikliği ve su kıtlığı.
Tüm bu konularla ilgili bazı tedbirler alınmaya başlanmış olsa da henüz çok yeterli olduklarını düşünmüyorum.
Ailemin yetiştirme tarzı hep israfı önlemeye yönelikti.
Hem yetiştirilme tarzım hem de mesleğim gereği çevre, iklim, geri kazanım/geri dönüşüm/tekrar kullanım konularında oldukça hassasım.

İstanbul özelinde konuşursak, kış aylarında fazla yağış olmaması ve yaz aylarının yaklaşmasıyla birlikte sıcaklıklarda artış olması sebebiyle barajlardaki su oranı oldukça azaldı.
Son günlerdeki sağanaklar bir nebze olsun barajlara yaramıştır diye düşünürken hevesimiz kursağımızda kaldı.
Neden?
Çünkü artık doğal bir zemine rastlamak çok güç.
Her yer asfalt yada beton.
Yere düşen yağış yer altı suyuna karışamadan akıp gidiyor denizlere, göllere.
Hal böyle olunca, elimizde olanı en verimli şekilde kullanmak son derece elzem.

Evde kullandığım su oranını azaltmak, suyuma sahip çıkmak için elimden geldiğince çabalıyorum
(pek çoğumuzun bildiği ama ara sıra yeniden anımsamakta fayda olan fikirler aslında;)


1.Yıkanan ve sirkeli suda bekletilen yeşillikler
Marul, maydanoz, dere otu, ıspanak gibi yeşillikleri sirkeli suda bekletmeden tüketmemeye özen gösteriyorum.
Bu esnada yeşillikleri bir kaç kez yıkıyor ve sirkeli suda bekletiyorum ve haliyle epeyce su kullanmış oluyorum.
Bu suyu mümkün olduğunca biriktirerek balkon yıkamada yada tuvalette sifondan gelecek su yerine kullanıyorum.

2.Kaynatılan yumurtanın suyu
Yumurtanın kaynadığı su bildiğiniz üzere kalsiyum açısından zengin oluyor. 
Bu suyu lavaboya dökmek yerine, soğutup çiçek sulamada kullanıyorum.

3.Çeşmeden sıcak su gelinceye kadar akan soğuk su
Bulaşık yıkarken yada banyo yaparken bu durumla karşılaşırız genellikle.
Su istediğim sıcaklığa gelinceye kadar akan suyu geniş bir kapta biriktiririm ve farklı yerlerde kullanırım.

4.Makarna haşlanan su
Genellikle lavaboya dökmemeye çalışırım.
Çorba yaparken bu suyu kullanırım.

5.Basınçlı su sağlayan aparatlar
Musluk ağızlarına takılan, oluşturduğu basınçla tazyikli su sağlayan ve daha az su kullanımı sağlayan aparatları kullanıyorum.

6.Aralarda musluğu kapatmak
Elimi sabunlarken, dişimi fırçalarken, elimi yüzümü yıkarken gereksiz yere musluğu açık bırakmıyorum. İhtiyaç halinde su kullanıyorum.
Bunun yanı sıra beyler için traş olurken de su kullanımında hassas olmak gerek tabi;)

Aslında uygulamak istediğim ama şu anki yapı durumu sebebiyle hayata geçiremediğim iki unsur var.

Birincisi, lavabolarda kullanılan suyu depolayan, bahçe sulama, rezervuar kullanımı, balkon yıkamak için imkan sağlayan bir boru sistemi 
(çok zor bir şey değil ama inşaat firmaları niye bu sistemi kurmayı göz ardı ediyorlar bilmiyorum)

İkincisi, oluklarda birikerek sokaklarda yitip giden güzelim yağmur suyunu depolamak, ev içinde yada bahçede yeniden kullanmak 
(çim sulama, rezervuar kullanımı, balkon yıkama, hatta belki kalorifer suyu olarak...)


Sizin kullandığınız yöntemler neler?

* Fotoğraflar internetten alıntıdır.