23 Şubat 2015 Pazartesi

YOKUŞA AKAN SULAR

Bu aralar Mustafa Kutlu kitaplarının müdavimiyim.
Çok aradığım ve sonunda bulduğum bir lezzet yakalım kitaplarında.
Yine yakın zamanda, Yokuşa Akan Sular isimli eserini okudum.

Konusu; şehirleşme ve sanayileşme sürecinde köyden kente göçen yurdum insanının hayat gailesi.
Mevzu bilhassa kırsal yerlerdeki geçim ve hayat şartlarından bıkıp, şehirde bir fabrikaya işçi olarak giren ve hayatın bin bir ceremesini çeken insanlarımız üzerinden ilerliyor.
Bican, Seyit Ali kitabın kahramanlarından.
Alın terinin emekle birleşip siyahlaşmış, terlemiş bir yüze bürünmesi ve insanın bulunduğu ortama uyum sağlamak adına feda ettiği yada alıştığı/alışmak durumunda kaldığı durumları anlatıyor kısa bir hikaye şeklinde.


En çok etkilendiğim bölümü paylaşmak isterim sizinle de...

...Unut sabah namazında safta durmayı. Nöbettesin. Unut amcaoğlunun cenazesini, fazla mesai. Boynundaki hamaylı çöz at, güldürme kimseyi yavuklunun verdiği çevreyi göstererek. Bak eller dünyayı değiştirmişler, sen de değiştir dünyanı. Yarınlar senin.

Çocuğunu başkası büyütecek, hafta sonları görürsün. Aşını başkaları pişirecek, sen yersin. Karını akşamdan akşama bulursun. Yorgunluktan kemiklerin sızlayacak, aldırma. Taksitle al evini, taksitle öde, taksitle yaşa. Seni de başkaları yaşatıyor inan buna. Ziller, düğmeler, levyeler, planlar, çok uluslu şirketler...


Yazarın okuduğum diğer kitapları Huzursuz Bacak ve Anadolu Yakası idi.
Üslubu hakkında fikir edinmek isterseniz, bu yazılarıma da göz atabilirsiniz.

18 Şubat 2015 Çarşamba

YAVAŞ EBEVEYNLİK

Belki değişen hayat şartları, belki de tercihler sebebiyle en büyük yada en önde gelen ideallerinden biri "okuyup işinde başarılı bireyler olmak" düşüncesiyle yetiştiriliyor kız çocukları günümüzde.
Bir kadının iyi bir eğitime, ahlaki ve insani değerlere sahip olması elbette harika meziyetler.
Bir bebeği yetiştiren, büyüten ve eğiten, toplumun çekirdeği anne çünkü.
Bununla birlikte; okuyup iş güç sahibi olalım, onunla birlikte kendi çapımızda da bir kariyer yapalım düşüncesinde olan kadınların günümüzde tedirginlik yaşadığı noktalardan biri de çocuk sahibi olmak gözlemlediğim kadarıyla.

Yıllarca emek verip belirli bir noktaya ulaştıktan sonra, mini minnacık bir bebekle kalıp, vaktinin büyük çoğunluğunu artık bebeğe ayırmak, belli bir dönem işten ayrılmak, tabi bu dönemde ekonomik olarak eşten destek almak, yani özetle yepyeni bir hayata merhaba diyebilmek biraz düşündürücü olabiliyor.
Zaman ilerleyip çocuk biraz büyüyünce, iş hayatı da yeniden devreye girince işler iyice karışmaya başlıyor.
Anne, eş, çalışan, ev hanımı, komşu, gelin, görümce, elti gibi pek çok rolü üstlenen kadın, bir noktadan sonra yetersiz kalmaya başladığını düşünüp, suçluluk psikolojisine giriyor.
Her şey mükemmel olsun isterken, her yerden açıklar verdiğini hissediyor.
Yeri geliyor çocuk hırçınlaşıyor, bağırmaya başlıyor, yemek yemiyor.
Çevredeki herkes -kendince, annenin ve çocuğun iyiliği için- akıl vermeye çalışıyor...
Etraftakilerin aile hayatları, evleri, çocukları kendi hayatlarıyla kıyaslanmaya başlıyor.
Herkesin, herkese göstermeye çalıştığı iyi tarafları görülür hale geliyoruz.
Ve işler çığrından çıkıyor...


İşte zurnanın "zırt" dediği yer burası...
Farklı meselelerle ilgili sıkıntılar yaşandığında, dertleşmek ve öneriler almak için başvurulan ilk mecra -psikologlar oluyor şehirleşen hayatlarda.
Peki bir psikolog da çocuk sahibi olup, danışanlarının kendisine yönelttiği sorunlarla başbaşa kaldığını hissederse ne yapar?
Kime gider? Nasıl çözümler üretir?



Klinik psikolog Pınar Mermer, Yavaş Ebeveynlik kitabında bu noktalara değiniyor.
Kitabın ismi çok hoşuma gitti, itiraf etmeliyim.
Hayatlarımız hep bir yerlere, bir şeylere yetişme çabasıyla geçip gidiyor.
Bu sırada kendimizden ve çevremizdekilerden nelerin yitip gittiğini fark etmiyoruz bile belki çoğu zaman.
Kitaptan feyz aldığım noktalar oldu, ama biraz daha geniş içerikle bahsedilse çok daha güzel olurdu diye içimden geçmedi desem yalan olur;)
Bazı meseleler hakkında, onunla yüz yüze gelmeden önce fikir edinmek çok faydalı oluyor.
Bu konu da onlardan biri bana göre.
Katacağı güzel noktalar olacaktır, naçizane tavsiye ederim;)
.

16 Şubat 2015 Pazartesi

AYNI DÜKKANI TEKRAR BULABİLMEK:) (EMİNÖNÜ GEZİNTİLERİ 2)

Eminönü civarında gezinmeyi sevmeyen var mı?
...
Pek sanmıyorum:)
Minicik dükkanlarda akla hayale gelmeyen türlü türlü ürün var.
Hem çeşit çok, hem fiyatlar mağaza fiyatlarıyla karşılaştırıldığında oldukça uygun.
Daha ne olsun? ;)

Hafta sonu bazı ihtiyaçlarımızı almak için gidelim dedik.
Aradıklarımızın çoğunu -hatta aklımızda olmayan şeyleri dahi:)- bulduk.
Eminönü iyi, güzel, hoş da bir gittiğin yeri tekrar bulmak biraz güç geliyor bana.
Saatler ilerledikçe artan kalabalık ve birbirine benzeyen bir sürü sokak...
Gitsem şimdi yine bulamam pek çoğunu ama çözümü artık satıcılardan kartvizit istemekte buldum, ne yapayım:)
Bu sebeple, kartvizit almayı akıl ettiğim yada tarif edebileceğim dükkanları hem kendime not olsun hem de hasbelkader yazıyı okuyan arkadaşlarımın da belki işine yarar diye yer tarifleriyle yazmaya çalışacağım. 

OoO

Hediye vermeyi seviyorum.
Tabi güzelce paketlemeyi de.
Aklımda dümdüz, geri dönüşümlü kağıttan yapılmış ambalaj kabı almak vardı.
Rengarenk puantiyeli, çizgilisini görünce dayanamadım.
Paketleri biraz süslemek için de ip aldım.
Alışveriş yaptığım dükkanda güzel hobi malzemeleri var. Dekupaj kağıtları, boyama malzemeleri, ambalajlar,...
Adresi, Tahtakale, Balkapan Sokak No. 7 Eminönü

30*45'lik mantar panoyu farklı bir yerden aldım ama adres bilgisi yok elimde.
Piyasa fiyatının altına, 7.5 liraya aldım.


Aldıklarımın içinde en sevdiklerimden biri pembe mini  müzik çalar oldu.
Rengi harika, öncelikle onu söylemeliyim;)
Boyunun ne kadar küçük olduğu malumunuz, pilot kalemin kapağından daha kısa:)
Usb'yi okuyabilme özelliği var.
Bu şekilde çalışınca ses kalitesi güzel.
Radyo olarak da kullanılabiliyor ama netlik çok çok iyi değil.
Tabi frekansları çekebildiği ortam da önemli...
Dükkandan 15 liraya aldığımız bu sevimli müzik çalara, dükkandan 50 metre ileride tezgahta satan amca 20 lira fiyat biçti;)
Yeri de tarif edemeyeceğim kadar karışık benim için:)
Elektronik eşya satan pek çok dükkanda vardır, öyle tahmin ediyorum.
Bilhassa Şark Han'a yakın mağazalarda.
(Şark Han ile ilgili yazıma buradan göz atabilirsiniz)


Artık rafine tuz kullanmıyorum. Kaya tuzu kullanıyorum.
O da limon tuzu gibi biraz iri kristalli oluyor bildiğiniz üzere.
Tuzu öğütmek için istediğim gibi ahşap ve paslanmaz bir tuz değirmeni bulamamıştım.
Mağazalarda fiyatlar yüksek geldi bana açıkçası.
Altta bulunan mekanizmalar genellikle plastikti.
Onlar da çabuk kırılıyormuş.
Metal olanların bir kısmı da paslanıp işe yaramaz diye duyunca bir türlü değirmen alamamıştım.
Tesadüfen bir imalathanenin önünden geçtik Eminönü'nde.
Dışarıdan bakınca minicik bir dükkan, kendi halinde.
Üstünde önlüğüyle, usta bize güzel güzel anlattı sağ olsun.
Ahşabını, mekanizmasını, kendileri üretiyorlarmış bu tuz değirmenlerinin.
Kaliteli malzeme kullandıkları için de paslanmayacağını söyledi.
Biz de kanaat getirdik buna zira piyasadakilerden çok daha iyi görünüyor.
Yeri nerede derseniz, Unkapanı tarafından Eminönü'ne doğru gelirken sağ tarafta kalıyor. Yakınlarında fırın ve hırdavat eşyaları satan dükkanlar var.
İsmini maalesef hatırlayamıyorum.
Fiyatta da sabah şeftesi falan diyerek, bir güzellik de yaptırabildik, sağ olsun var olsun küçük esnaf! :)

Günün en güzel alışverişlerinden biri de bu çanta oldu.
U.S. Polo Assn.'ın çantalarını (sırt çantası, valiz, kol çantası) satan bir dükkan denk geldi Mercan'da.
Yıldız Saraciye dükkanın ismi. Uzun Çarşı Cad. Havancı Sok. No: 1/A Mercan olarak geçiyor adresi.
Polo ürünlerini liste fiyatından alabilmek mümkün.
Hatta şöyle söyleyeyim, aldığımız çantayı yol üzerindeki bir mağazada 2 katı fiyatına gördük, o kadar diyeyim size;)


Eminönü'nü gezmek bile büyük keyif veriyor bana.
Tıkış tıkış kalabalık olsa da bir hayat belirtisi var, hava var, oksijen var.
Alışveriş merkezleri gibi elektrik yüklenmiyor insan en basitinden.

Şimdilik bildireceklerim bu kadar;)
Az para ile çok şeyler alacağınız bir gün dilerim;)

8 Şubat 2015 Pazar

RENGARENK PAPAĞAN

Epeyce zaman önce internetten sipariş etmiştim papağan desenli etamin kitini.
Etamin işlemeyi seviyorum, özellikle de kit halinde olanları.
Daha önce de işleyip, siparişi nereden verdiğimi, kitin içinden çıkan malzemelerin neler olduğunu yazmıştım.
İncelemek isterseniz gül desenli ve şapkalı kız motifli yazılarıma da göz atabilirsiniz.


Normalde kitin içinden beyaz etamin çıkıyor.
Fakat elimde ablamdan aldığım keten rengi, hafif simli çok güzel bir etamin vardı.
Renklerin beyaz zemin yerine keten rengi üzerinde kendini çok daha güzel göstereceğini düşündüm.
Ve sonuç beni yanıltmadı;)


Tek sıkıntı, ip miktarının yeterli olmamasıydı.
Sarı, kahverengi ve pembe renkli ipler, boş yere hiç ip kullanmama rağmen yetmedi.
Bu yüzden bazı yerlerde farklı renk kullanmak durumunda kaldım.
Görüntü olarak pek sıkıntı olmadı aslında ama ipler yeterli olsa çok daha güzel olacaktı, iğnenin boyundan kısa iple baş başa kalıp, stres yaşamayacaktım mesela;)


Etamin işleyen arkadaşlarıma bir sorum olacak, beyaz ve krem rengi dışında farklı türlerde etamin kumaşını nereden bulabilirim? İnternetten site önerisi de olur, Emiönü'ndeki hanlardan biri de... Yada bir hobi mağazası ismi... Her türlü öneriye açığım:)