28 Şubat 2014 Cuma

BOMBOŞ BİR ÇOCUK PARKIYIM BUGÜN

Yalnızlık iyidir bazen.
Doğal hali cıvıl cıvıl olan ama o an bomboş olan bir çocuk parkına benzetebilirsin kendini mesela...


İçin aslında rengarenktir, potansiyel enerjini kinetik enerjiye çevirmeye hazırsındır ama çevreni saran heyulalar durdurur seni.
Çöpe atılacak olanlar vardır bir de mesela.
Çöp kutusu göz kırpar sana, ama kaldırıp atamazsın...

Güzele hep güzelliklerle gideceğini sanırsın bir de küçükken...


Bir düşünürsün sonra...
Ve ağaçlar gibi rüzgarın yönüne göre eğilmemek için, dimdik durabilmek için bir kez daha dua edersin...



Nedense kulağımda Barış Manço'nun yine yol göründü gurbete şarkısı...

27 Şubat 2014 Perşembe

KANAVİÇE ETAMİN KİTİ SİPARİŞİ

Ben çocukken anneciğim elleriyle bembeyaz pamuklu kumaş üzerine kanaviçe işleyerek yastık kılıfları ve çarşaflar  işlemişti ablama ve bana.
O zamanlar heves edip küçük bir parça üzerine düz sıra halinde çarpılar işleyerek bir şeyler yapmayı denemiştim, çok da zevk almıştım.
Bazı bloglarda görüyorum, harika modeller işliyor marifetli hanımlar.
Hevesim iyice arttı, internet üzerinden satış yapan bir site buldum: goblen.com
İçinde ip, iğne, etamin, kasnak ve çerçevesi bulunan 2 adet  kit sipariş ettim.

Bu aralar naif gül modelli şeylere zaafım var.
Bu modeli görünce dayanamadım;)


Nerede kullanacağıma henüz karar veremesem de renklerinin ve görünümünün çok hoşuma gitmesi ve işlerken çok zevkli olacağını düşündüğüm için bu sevimli modeli de almadan duramadım...


İçinde bulunan tüm malzemeleriyle her iki kitin fiyatı da 18 Turkish lira symbol 8x10px.png.
Tüm malzemeleri ayrı ayrı alsam çok daha ucuza gelecek, fakındayım.
Ama önce bir deneyeyim, neye ne kadar ip gidiyor, sabrım işlemeye yetecek mi bir görüp tecrübe edeyim, sonrasında öyle işlere girişeyim diye düşündüm;)
Siparişlerimi dün verdim.
Umarım bir aksilik olmadan elime ulaşırlar ve mutlu mesut işleyip bitirerek son hallerini paylaşma imkanım olur.

Sitede etamine işlemek için hazırlanmış ve tüm malzemeleri içinde yastık, çanta, çerçeve, masa örtüsü kitleri dahi var.
İncelemek de fayda var;)

* Fotoğraflar internetten alıntıdır.

25 Şubat 2014 Salı

EV YAPIMI ROLL ON ALTERNATİFİ

Ekolojik yaşam uzmanı Erkan Şamcı'dan duyduğum, internette pek çok yerde gördüğüm, "mutlaka uygulayıp deneyeceğim ve sonucu sizlerle paylaşacağım" yorumunu çok okuduğum fakat uygulayıp da yorum yazan kimseye rastlayamadığım bir tarifi paylaşacağım sizlerle.

Öncelikle şunu belirtmek isterim, Erkan Şamcı'nın cilde uygulanacak maddelere bakış açısı şu: yiyemeyeceğiniz hiçbir şeyi cildinize sürmeyin (tıbben kullanımı gerekli olanlar hariç tabi).
Son derece mantıklı.
Hazırcılığa alışkınız, marketten yada mağazadan alıp kullanmak cazip geliyor.
Hatta janjanlı ambalajlarda satılan ürünleri para vererek alınca kendini daha bakımlı hisseden arkadaşlarımız var.
Ben kozmetik ürünlere mümkün olduğunca uzak duran biriyim.
Ve alternatif, evde hazırlanabilen, doğal yada mümkün olduğunca az kimyasala sahip ürünlerin yapılışını bulup önce kendim deneyerek tecrübelerimi buradan paylaşma düşüncesindeyim.
Önceki yazımda da şampuansız/sabunsuz saç yıkama için bir tarif vermiştim (bakmak isterseniz tıklayabilirsiniz). 

Gelelim tarife...

Kullanılacak malzemeler:

2 tatlı kaşığı mısır nişastası
1 tatlı kaşığı karbonat
5 tatlı kaşığı kakao yağı (hindistan cevizi yağı da olabilir)
3 damla portakal yağı (lavanta yağı da olabilir)


Hazırlanışı:

Kakao yağı iki şekilde bulunuyor piyasada; birincisi vazelin kıvamında, biraz katı-sıvı arası bir formda, ikincisi sıvı halde ve cam şişede.
Ben ikinci seçenekte olandan kullandım. Şayet ilk seçenekteki gibi kullanacaksanız, Benmari usulü eriterek kullanmak gerekiyor.

Kakao yağı ve portakal yağını küçük bir cam kaseye damlatıyoruz. Üzerine mısır nişastası ve karbonatı ekliyoruz. Karıştırıyoruz. Yumuşak bir kıvamda oluyor karışım.


Daha sonra karışımı küçük bir kaba alıyoruz ve buzdolabında bekletiyoruz.
Kullanıma hazır hale geliyor.

Bu yağlar da neden her fotoğraf karesinde çıkmış bilmiyorum.
Kısıtlı bir sürede, zor şartlar altında fotoğraf çekmeye çalıştığım için olabilir belki... :)

Kullanımından memnun muyum?

Tarifi hazırlarken yağların ölçüsünü biraz fazla kullandım. Tarifin orijinalinde katı-sıvı arası formda kakao yağı kastedilerek 5 kaşık önerilmişti. Bendeki sıvıydı. Tariftekinin konsantre yapıda olduğunu düşünerek ben bir kaç tatlı kaşığı kakao yağı koydum. Kakao yağının kokusu biraz baskın geldi burnuma.
Bu kokuyu bastırmak için de portakal yağını birkaç damla daha fazla kullandım.
Ama rahatsız edici bir durum yok.
Üç haftadır kullanıyorum ve sonuçtan gayet memnunum.
Kullanım esnasında koku hissetmiyorum.

Karbonatın ciltte bulunan bakterileri etkisiz hale getirme ve koku giderici bir özelliği var.
Mısır nişastası da partikülleri emme görevi üstleniyor.
Yağlar da hoş bir koku vermek amacıyla kullanılıyor...

Giyside renk bırakıyor mu?

Karışım toplu haldeyken beyaz gibi görünse de parmağınıza alıp sürdüğünüzde şeffaf bir halde görünüyor.
Bu sebeple renk bırakması gibi bir durum söz konusu olmadı.
Çok yoğun miktarda kullanmaya da gerek yok zaten.
O durumda belki iz yada leke bırakabilir.
Ama piyasadaki roll on'lar da böyle durumlarda iz bırakabiliyor.

Böyle bir tarifi deneyen var mı aramızda?
Tecrübelerini dinlemek isterim;)

20 Şubat 2014 Perşembe

PORTAKALLI KARANFİLLİ ODA SÜSÜ

Doğal şeylerden yapılan süslere bayılıyorum.
İnternette tesadüfen gördüğüm ve yaparsam güzel bir şey olacakmış gibi hissettiğim portakallı karanfilli oda süslerinden yaptım.
İş yerinde odamıza astık.
Bununla da yetinmeyip, yan odaya da yaptım:)
Hafif ve tatlı bir kokusu var.
Ne kadar süre dayanır bilemiyorum ama asıldığı için kurur herhalde zamanla...


Bu ilk yaptığım.

İş yerinde, kısıtlı malzeme ile bu kadar yapabildim;)

Akşam eve gidip hobi kutusunu karıştırınca böyle bir şey yapmak geldi aklıma:


En çok simli yapıştırıcı ile yaptığım pembe papyonu sempatik buluyorum:)
Gözler yapıştırma, saçlar da CD kalemi ile yapıldı.


Çok farklı malzemelerle çok değişik şeyler yapılabilir.
Hayal gücünüze kalmış:))

17 Şubat 2014 Pazartesi

EKŞİLİ, NANELİ, SARIMSAKLI PATATES KÜPLERİ

Blogumda Pişirdiklerim başlığındaki yazılara göz atma fırsatı bulanlarınız olduysa oldukça kolay tarifler yazdığımı fark etmişlerdir.
Zaten hiç duyulmamış tarifler vermek gibi bir iddiam da yok.
Asıl amaç, minimum zamanda, her evde bulunabilecek, mümkün olduğunca katkısız ürünlerle lezzetli ve kolay lezzetler elde edebilmek ve paylaşabilmek...

Kısa bir girişten sonra tarife geçebilirim sanırım;)

Malzemeler (zaten kolay bir tarif, tüm malzemeler göz kararı kullanılabilir. Miktarsız tariflerden hazzetmediğim için, kullandığım malzeme miktarlarını yazıyorum):

- 4 adet küçük boy patates
- 1 limonun suyu
- 3 yemek kaşığı zeytinyağı
- 2 diş küçük sarımsak
- 1 tutam kuru nane
- Yarım tatlı kaşığı tuz
- Yarım tatlı kaşığı kırmızı pul biber

Hazırlanışı:
Kabuklarını soyduğum patatesleri küçük küpler halinde doğradım ve derin bir kaba aldım.
Limonu sıktım. Üzerine zeytinyağını, minin minik kestiğim sarımsakları, kuru naneyi, tuzu ve kırmızı pul biberi ekledim, güzelce karıştırdım ve bir kaç dakika beklettim. (bu aşamayı çok önemsiyorum, tatların birbirine güzelce geçmesi için çok iyi karıştırmak ve bir müddet bekletmek iyi oluyor)
Daha sonra karışımı patateslerin üzerine ilave ettim ve yine güzelce karıştırarak bir müddet beklettim.
Soslu minik küpleri fırın torbasına aldım, poşetin ağzını kapatıp, üzerinde küçük delikler açtım.


Pişirme:
Önceden 180 derecede ısıttığım fırında 30 dakika kadar pişirdim.

Hafif bir akşam yemeğinde tüketebileceğiniz, içine tavuk ilave edildiğinde pilavla birlikte misafir ağırlamak için dahi hazırlanabilecek bir tat bana göre...

14 Şubat 2014 Cuma

YANIKLAR İÇİN EVDE BULUNMALI: KANTARON YAĞI

Geçen akşam musluktaki sudan parmağım yandı üzerinize afiyet...
Nereden bileyim suyun aniden o kadar çok ısınıp kaynayacağını?!

İlk etapta çok önemsemedim bu yanmayı, soğuk su tuttum biraz ve işime devam ettim.
Fakat sonra acı hissedince parmağıma baktım, kızarma-bozarma emareleri gelişmeye başlamış.


Yanma sonrasında, yanan kısımda bir alevlenme ve acıma oluşur.
Baktım o yolda ilerliyor, kenarda masum masum bekleyen kantaron yağını çıkardım tezgaha.


Zeytinyağıyla karıştırılmış olan kantaron yağını pamuk vasıtasıyla parmağıma sürdüm.
Sonra pamuğu yara bandı ile parmağıma sabitledim ve 1 saate yakın o şekilde beklettim.
Sonuç gayet olumlu; parmağım artık alev alev yanmıyor ve su toplamadı.
Bu tür ufak tefek yanmalarda bu yağ çok işe yarıyor.
Fakat doku zedelenmesine sebebiyet veren daha büyük yanıklar için doktora gitmeyi ihmal etmemek gerek...

Kantaron yağı neye iyi gelir?
Yanma olaylarında su ve iltihap toplanmasını önler, damar büzücü özelliği ile kanamayı durdurur.

Kantaron yağı nasıl elde edilir?
Maharetli teyzeler evde kendileri yapabiliyor.
Ben de denemek istiyorum ama henüz fırsatım olmadı.
Evde yapımını anlatan pek çok kaynak var internette.

Nereden temin edilir?
Çevrenizde marifetli teyzeler varsa onlarda mutlaka bulunur:)
Yoksa da sağlık olsun, aktarlarda bulmak mümkün...

10 Şubat 2014 Pazartesi

GERİ DÖNÜŞÜM ATIKLARIMI AYRI TOPLUYORUM, BELEDİYE NİYE AYNI KAMYONA YÜKLEYİP GÖTÜRÜYOR?

Pek çok kişiden bu veryansını duydum.
Evde ayrı poşette toplanan atıklar (bazı bölgelerde) meyve-sebze artıkları gibi diğer atıklarla  aynı çöp konteynerine atılıyor ve belediyenin atık toplama aracı da tüm çöpleri aynı kamyona alıp götürüyor.
Madem böyle, evde atıkları ayrı biriktirmenin ne anlamı kalıyor?

Aslında yerinde bir soru.
Bu konu bölgenin dahil olduğu belediyenin potansiyeline bağlı olarak değişiyor.
Şöyle ki; bazı belediyelerin karma olarak topladıkları atıkları ayırma merkezleri bulunuyor.
Bunları küçük tesisler olarak düşünebilirsiniz.
Karışık halde gelen atıklar dönen bir banda dökülüyor ve geri dönüştürülebilir nitelikte olanlar, çalışan işçiler tarafından elle seçilerek ayrı bir bölüme alınıyor.
Bu tarzda çalışılan tesislerde bulunma fırsatım oldu.
Çalışma şartları ağır, çünkü ortamda yoğun biçimde koku oluyor.


Diyelim ki belediyenin böyle bir sistemi yok.
O halde ayrı toplama çabamız boşa mı gidiyor?
Bu soruya da gönül rahatlığıyla "elbette hayır" diyebilirim.
Zira çevremizde sıkça rastladığımız bir gerçeklik de var: Çöp karıştıran insanlar


Bu arkadaşlar da aslında zor şartlarda çalışarak çok büyük bir görev üstleniyorlar.
Hem kendi ekmek paralarını çıkarıyorlar hem de geri dönüşüme büyük katkı sağlıyorlar.
Şu bir gerçek, toplayıcılar tarafından çöpten alınarak geri dönüşen madde miktarı ülkemizde oldukça yüksek.
Ama tabi gönül ister ki atıklarımız ayrı ayrı toplansın ve kimse bu zor şartlarda çalışmak zorunda kalmasın.

En önemli görev kamu kurumlarına düşüyor.
Özellikle Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüklerine ve belediyelere.
Apartman görevlilerine atıkları ayrı toplama yada ulaşabilecekleri mesafede ayrı toplama konteynerleri varsa atıkları buralara atmaları yönünde eğitim verildiğini duydum geçen gün yetkili bir kişiden (sadece İstanbul için mi geçerli, onu bilemiyorum ama).
Bu sevindirici bir durum tabi.

Eğer mahallenize veya iş yerinize geri dönüşüm kutusu konulmasını istiyorsanız, belediyenizi sıkıştırmanız iyi olacaktır;)
Belediyelerde bu işlerle Temizlik İşleri yada Atık Yönetimi ismiyle anılan Müdürlükler ilgilenir.
Doğrudan bu birimi aramanız yada ana santralden bu birimleri istemeniz, derdinizi onlarca kişiye anlatmaktan kurtarabilir sizi:)
Büyükşehir Belediyelerinin bulunduğu illerde geri dönüşüm kutuları ilçe belediyeleri tarafından yerleştirilir ve atıklar yine onlar tarafından alınır, bu noktayı da hatırlatmak isterim...

* Fotoğraflar internetten alıntıdır.

6 Şubat 2014 Perşembe

ŞAMPUANSIZ VE SABUNSUZ SAÇ YIKAMA

Şampuanların zararlarından uzunca bahsederek yazıyı çok uzatmak istemiyorum.
Fakat bir kaç noktaya da değinmek yerinde olacak.
Hepimiz biliyoruz ki şampuanlarda kimyasallar var ve cildimize zarar veriyor. Bu işin bir yönü, diğer yönden de çevreye verdiği etkiler var elbette.
Küvetimizden gidince yok olduğunu düşündüğümüz köpükler, içerdikleri yüzey aktif maddelerle, karıştıkları su ortamına da zarar veriyorlar.
Kendimiz kadar çevremizi de düşünmek lazım tabi ki...

Şampuansız veya sabunsuz, karbonat ve elma sirkesi ile saç yıkama meselesini birkaç gün önce Aner'in blogunda okudum.
Sonrasında internette araştırdım, epeyce uygulayan ve memnun kalan varmış.
Dün ilk kez denedim.
Farklı kullanım miktarları verilmiş internette karbonat ve sirke için.
Benim kullandığım malzemeler ve miktarları şöyle:
Yıkama için; (şampuan veya sabun görevi görecek olan) 6 tatlı kaşığı karbonatı, yarım litrelik pet şişeyi su ile doldurarak çalkaladım.

Son durulama suyunda kullanmak için (saç kremi görevi görecek olan) yarım çay bardağı elma sirkesini yarım litre su ile karıştırdım.

Normal tariflerde kullanılan malzemeler bunlar; karbonat, elma sirkesi ve su.

Ek olarak en son kısımda saç rengine koyuluk vermesi ve uzun vadede beyazları kapatması için çayın deminden arta kalan suyu kullandım (saç rengini koyulaştırmak yada beyazları kapatmak için çayın deminden arta kalan suyun kullanılabileceğini ekolojik yaşam uzmanı Erkan Şamcı'dan duymuştum, bunu da ilk kez denedim).


Nasıl uyguladım?

Pet şişede çalkalayıp karıştırdığım karbonatlı suyu yavaş yavaş saçıma uyguladım (aşağı yukarı 3 dk. sürdü).
5 dk. saçımda beklettim. Ara ara saçıma masaj yaptım.
Karbonatın derimi kaşındırmasından yada birazcık yakmasından çekindiğim için süre tutmakta fayda vardı. Sonraki uygulamalarda bana kolaylık sağlayacak.

Daha sonra ılık su ile saçımı güzelce duruladım.

Yarım litre su ile karıştırdığım elma sirkesini yavaş yavaş saçıma uyguladım.
1-2 dk. bekledim.

Son olarak da çayın dem suyunu saçıma uyguladım. 

Nelere dikkat etmek lazım?

Karbonat suda çözünüyor fakat bekledikçe dibe çökelme oluyor. Bu sebeple kullanmadan önce şişeyi çalkalamak gerek.

Karbonat, sirke ve su miktarını saçınızın ve cildinizin yağ, pH dengesine göre ayarlamanızda fayda var.
Benim cildim çok hassas, sıvı sabunların çoğu ağız çevremi kaşındırır, kızartır.
Bu yıkama yolu ile saçlarımda yada saç derimde bir kaşıntı olmadı ama boyun çevremde saçımı yıkarken sızan sudan sebep hafif kızarma ve kaşıntılar oldu, suyla yıkayınca bir müddet sonra geçti.

Bir de çayın demli suyunu kullanacak olursanız saçınıza bir bone takarak bir süre banyoda beklemenizi ve saçınızı koyu renkli bir havluyla kurulamanızı öneririm. Kıyafetlerinizi giyerken de dikkat etmekte fayda var;)
Çay deminin de işe yarayacağına inanıyorum. Çünkü saçımı kurularken çayın rengi elime geçti biraz. Saçta bekleyince de elbet saça nüfuz edecektir:)

Bu yöntemi bir müddet uygulamayı düşünüyorum.
Saçıma hiç boya, krem vb. uygulayan bir insan değilim.
Bu sebeple saçımdaki alışma sürecinin çabuk olacağını düşünüyorum.
Saçımda olumlu yada olumsuz yönde değişiklik gördükçe buradan da paylaşırım.

5 Şubat 2014 Çarşamba

DEKORASYON ZEVKİNİZİ BİLİYOR MUSUNUZ? (ÇEREZLİK TESTLER)

Kadınlar "bir şeyi" tercih ederken onun "her şeyi"ni incelerler ve bu sebeple karar vermeleri biraz zaman alabilir;)

Konu bir de ev dekorasyonu ise ince eleyip sık dokumak ve en makul olanı seçmek önemli.

Kendi adıma söyleyebilirim ki, dekorasyon konusunda tek bir tarzı benimseyip net olarak "işte bu benim tarzım" demem mümkün değil.
İlerleyen dönemde evimizi ve eşyalarımızı değiştirmeyi düşündüğümüz için, benim açımdan çetrefilli olan bu konuyu şimdiden incelemeye başladım.
İnternette gezinirken belki işimi kolaylaştırır umuduyla dekorasyon zevkimde baskın olan tarzı bulmama yardımcı olması için testleri araştırdım.
Bu tür testleri boş vakitlerimde çerez niyetine yanıtlamayı seviyorum.
Bulduğum testleri paylaşmak istedim;)

(Testin sonunda bir cümle ile tarzını söylüyor, detaylı bilgi için üyelik istiyor. Üye olmadan cevabı okumak için, çıkan tek cümlelik açıklamayı ve sitenin adını yazarak google'de aratın. Sonuç karşınıza çıkıyor;)

Benim tarzım genel olarak kullanışlı, düz hatlı, sade ve açık tonların kullanıldığı modern tarz çıkıyor testlerde.
Ama biliyorum ki country, vintage ve etnik desenler ve detaylar da beni cezbediyor.
Koltukların tek ve düz renk olmasını, yastık veya şallarla renklenmesini tercih ediyorum genelde.
Dolap vb. büyük mobilyaların da açık renkli olması hoşuma gidiyor.
Minik minik dekorasyon objeleri (temizliği zor olduğu için;) bunaltıyor beni.
Evimdeki eşyalar bana hizmet etmeli, ben onlara değil. Biraz ketumum bu konuda:)
Ayna kullanmaktan da çekineceğimi sanmıyorum, mekanı ferah ve geniş gösteriyor.
Evimde bana özel lükslerin olması da oldukça önemli. Mesela duvar içine gömülü ve hoş bir ışıklandırmanın bulunduğu okuma köşesi... (gömülü bir pencere önünde de bu şekilde oturma yeri olabilir)
Ya da tavanda minik minik aydınlatmalar...


Benim tercihim genel olarak bu yönde.
Sizin tarzınız nedir?
Testlerin sonuçları zevkinizle uyuşuyor mu?

* Fotoğraf internetten alıntıdır.

3 Şubat 2014 Pazartesi

EVDEKİ YIĞIN: ALIŞVERİŞ POŞETLERİ

Devir tüketim devri.
Artık sadece alınan ürünün tasarımı, kullanışlılığı yada görselliği ile yetinilmiyor.
Ambalajlama da bir sanat haline gelecek öyle zannediyorum ki yakın zamanda.

Bazen oluyor ki, aldığım ürünün dışında bulunan  kutuyu kıyıp atamıyorum çöpe.
Kaliteli kartondan üretilmiş, yazık günah olacak çöpe atınca diyorum.
Keza alışveriş poşetleri de öyle.
Farklı mağazalardan alınan her ürün için bir poşet eklenince elimize, evde yığınla poşet oluyor.

Bu poşetleri nizami bir şekilde depolamak da mesele bana göre.
Poşet arkadaşlar özgür takılmaktan hoşlanıyor, nizam intizam sevmiyorlar pek.
Elim boş olunca coşup yakın ebatta olanları gruplayarak bir araya koyuyorum ve bir süre bu düzenli hal devam ediyor.
Gel zaman git zaman, evden çıkarken aceleyle bu gruplar içerisinden en uygun poşeti arayıp bulma macerasında nizam ve intizam yenik düşüp dağınıklık baskın hale geliyor.

Geçen haftalarda rahatsızlanıp evde kaldığım dönemde dedim oturduk yerden yapabileceğim şeyleri düzenleyeyim en iyisi.
Ve her biri kendi krallığını ilan eden poşetleri düzenledim.
Her zamanki sistem; benzer boyda olanları kendi arasında grupladım, kartondan olanları ayrıca grupladım.
Ve hepsini büyükçe bir poşetin içine yerleştirdim.


Alışveriş esnasında mümkün olduğunca az poşet almaya çalışıyorum dükkanlardan.
Yeni aldığım ürünleri, önceden elimde bulunan poşete koymaya çalışıyorum.
Ama buna rağmen bu poşet yığılmasına engel olamıyorum.
Çevresel açıdan da bu derecede tüketim iç açıcı bir manzara değil elbette...

Sizin poşet kullanımını azaltmak için kullandığınız bir yöntem var mı?
Çantada bulundurulan bez çantalar olabilir, hiç alışveriş yapmamak olabilir (farkındayım, bu hiç inandırıcı değil:)

Bir de bu poşetleri evde düzenli şekilde biriktirebilmek için nasıl bir yol izliyorsunuz?