Hayatımın en net hatırladığım
kısımları ilkokul-lise yıllarıma ait. İyi kötü pek çok hatıramı anımsarım.
İtiraf edeyim, pek çoğunu da güzel hatırlarım.
İnternet ortamında sözlük olarak adlandırılan
oluşumlardan birinde bir başlık çok hoşuma gitti: İlkokulda resim dersi klişeleri
Şöyle bir geriye dönüp eskiyi
hatırlayınca resim dersleri de üzerine konuşulabilecek derslerden bir tanesi…
Hemen hemen çoğumuzun yaşadığını
tahmin ettiğim resim dersi hatıralarını sıraladım ben de hatırladığım kadarıyla…
Buyrun beraber bakalım.
-Ülkemiz özel gün ve haftalar
açısından muazzam bir zenginliğe sahip… Bu günler yaklaştıkça, top yekün tüm
öğrenciler tarafından resimler yapılır, resim kabiliyeti ve fikir zenginliği
olan öğrencilerin düşüncelerinden yararlanma hassasiyeti sıra arkadaşından
başlayarak arka sıralara doğru ilerler ve “birimiz hepimiz, hepimiz birimiz
için” sloganı biraz değişerek “birisi hepimiz için” durumuna dönüşür. Hasbelkader
resim çizme yeteneği olan öğrenci/ler öğretmen tarafından bir kez keşfedilmeye
görsün, tüm özel gün ve haftalarda çizilecek ve panoya asılacak resimlerin
hazırlanması bu öğrenci/lerden beklenir.
-Envai çeşit yemeği yapılan,
içindeki tuzu çok olan yemeğe atıldığında fazla tuzu bünyesine alan, baş
ağrıdığında bir tülbent vasıtasıyla başa bağlanan ve şu an aklıma gelmeyen pek
çok faydalı yönü olan patatesin üzerine şekiller çizerek patates baskısı yapmak…
Çizilen şekillerin genel olarak yaprak, çiçek, ağaç gibi doğal hayatı anımsatır
yanlarının olması…
-Patates baskısıyla yetinmeyip,
ip baskısı yapmak. Bunun için bir ipi rengarenk boyamak ve tam ortasından
katlanmış resim kağıdının arasına alengirli bir şekilde yerleştirip hızla ipi
çekmek suretiyle ne olduğu kimse tarafından bilinmeyen ama simetrik bir şekle
sahip görüntü elde etmek.
-Resim kağıdının tamamını 3-4 cm.
kalınlığında şeritler halinde farklı renkler ile boyadıktan sonra, bu renklerin
üzerini örtecek şekilde tüm sayfayı siyaha boyamak. Akabinde uçlu kalemin ucunu
kapatıp, metal kısım ile siyah zemine objeler çizmek ya da yazılar yazmak.
Ortaya çıkan görüntüye gıpta ile bakmak.
-Manzara resimlerinin 3-4 tepeden
oluşan dağ sırası, dağ sırasının tam ortasında gülümseyen ve doğrusal biçimde
ilerleyen ışın yayan bir güneş, yuvarlak hatlı “M” şeklinde martılar, dere
kenarında bir ev, evin kenarında bir ağaç ve ağacın yanında yer alan ve boyu
ağaçla neredeyse eşdeğer olan bir çocuktan mütevellit biçimde tasvir edilmesi.
Evin bacasından küresel ısınmayı artıracak nebzede duman yayılması.
-Resim kağıdına belirli şekiller
çizildikten sonra şeklin içine uhu sürülmesi ve gazete kağıdının kalem ucuyla
parça pinçik yapılarak çizilen şeklin gazete kağıdı ile doldurmasını sağlamak.
-Bir derste asla ve kat’a
bitirilemeyecek olan natürmort çalışması… Hani bir tabağın yada sepetin içinde
meyveler durur ve herkes oturduğu konuma göre gördüğü şekli çizer ya… Hah, işte
o meyveler bir sonraki ders kesinlikle aynı sıralama ile yerleştirilemez
tabağa. İlk ders elma ile koyun koyuna olan armut bir sonraki derste kim bilir
hangi meyvenin kucağına düşmüştür…
-Eğitim yılı başında resim
öğretmeni tarafından pastel boyanın MonAmi, sulu boyanın Pelikan marka olmasının
daha iyi olacağının öğütlenmesi. MonAmi’deki A’nın kelime ortasında bulunmasına
rağmen neden büyük harfle yazıldığının bir türlü anlaşılamaması.
-Eskiden boya malzemeleri şimdiye
nazaran pahalıydı. Sınıftaki öğrencilerin genelinde MonAmi marka 12’li pastel
boya bulunur, bir kısım şanslı azınlıkta ise her bir temel rengin 3-4 farklı
tonuna sahip 12’nin katlarında renge sahip pastel boya olurdu. Bu arkadaşların
bir kısmı herkeste olmayan simli gri, altın sarısı gibi renklerini kamuya açık
şekilde kullanırken bir kısmı velisi tarafından tembihlenir ve bu boyalarını
evde kullanırdı. Okulda kullandığı boya herkesinki ile aynı sayıda renge sahip
olurdu.
Benim hatırladıklarım 90’lı yılların
ortalarında ilkokul okuyan bir insanın hatırladıkları. O günden bugüne elbet
çok şey değişti. Ama o yıllar güzeldi. Belki de biz çocuk olduğumuz için güzeldi.
Bilemiyorum…
(Fotoğraflar alıntıdır.)