27 Ağustos 2013 Salı

İLKOKULDA RESİM DERSİ KLİŞELERİ

Hayatımın en net hatırladığım kısımları ilkokul-lise yıllarıma ait. İyi kötü pek çok hatıramı anımsarım. İtiraf edeyim, pek çoğunu da güzel hatırlarım.

İnternet ortamında sözlük olarak adlandırılan oluşumlardan birinde bir başlık çok hoşuma gitti: İlkokulda resim dersi klişeleri

Şöyle bir geriye dönüp eskiyi hatırlayınca resim dersleri de üzerine konuşulabilecek derslerden bir tanesi…

Hemen hemen çoğumuzun yaşadığını tahmin ettiğim resim dersi hatıralarını sıraladım ben de hatırladığım kadarıyla… Buyrun beraber bakalım.

-Ülkemiz özel gün ve haftalar açısından muazzam bir zenginliğe sahip… Bu günler yaklaştıkça, top yekün tüm öğrenciler tarafından resimler yapılır, resim kabiliyeti ve fikir zenginliği olan öğrencilerin düşüncelerinden yararlanma hassasiyeti sıra arkadaşından başlayarak arka sıralara doğru ilerler ve “birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” sloganı biraz değişerek “birisi hepimiz için” durumuna dönüşür. Hasbelkader resim çizme yeteneği olan öğrenci/ler öğretmen tarafından bir kez keşfedilmeye görsün, tüm özel gün ve haftalarda çizilecek ve panoya asılacak resimlerin hazırlanması bu öğrenci/lerden beklenir.

-Envai çeşit yemeği yapılan, içindeki tuzu çok olan yemeğe atıldığında fazla tuzu bünyesine alan, baş ağrıdığında bir tülbent vasıtasıyla başa bağlanan ve şu an aklıma gelmeyen pek çok faydalı yönü olan patatesin üzerine şekiller çizerek patates baskısı yapmak… Çizilen şekillerin genel olarak yaprak, çiçek, ağaç gibi doğal hayatı anımsatır yanlarının olması…


-Patates baskısıyla yetinmeyip, ip baskısı yapmak. Bunun için bir ipi rengarenk boyamak ve tam ortasından katlanmış resim kağıdının arasına alengirli bir şekilde yerleştirip hızla ipi çekmek suretiyle ne olduğu kimse tarafından bilinmeyen ama simetrik bir şekle sahip görüntü elde etmek.



-Resim kağıdının tamamını 3-4 cm. kalınlığında şeritler halinde farklı renkler ile boyadıktan sonra, bu renklerin üzerini örtecek şekilde tüm sayfayı siyaha boyamak. Akabinde uçlu kalemin ucunu kapatıp, metal kısım ile siyah zemine objeler çizmek ya da yazılar yazmak. Ortaya çıkan görüntüye gıpta ile bakmak.

-Manzara resimlerinin 3-4 tepeden oluşan dağ sırası, dağ sırasının tam ortasında gülümseyen ve doğrusal biçimde ilerleyen ışın yayan bir güneş, yuvarlak hatlı “M” şeklinde martılar, dere kenarında bir ev, evin kenarında bir ağaç ve ağacın yanında yer alan ve boyu ağaçla neredeyse eşdeğer olan bir çocuktan mütevellit biçimde tasvir edilmesi. Evin bacasından küresel ısınmayı artıracak nebzede duman yayılması.

-Resim kağıdına belirli şekiller çizildikten sonra şeklin içine uhu sürülmesi ve gazete kağıdının kalem ucuyla parça pinçik yapılarak çizilen şeklin gazete kağıdı ile doldurmasını sağlamak.

-Bir derste asla ve kat’a bitirilemeyecek olan natürmort çalışması… Hani bir tabağın yada sepetin içinde meyveler durur ve herkes oturduğu konuma göre gördüğü şekli çizer ya… Hah, işte o meyveler bir sonraki ders kesinlikle aynı sıralama ile yerleştirilemez tabağa. İlk ders elma ile koyun koyuna olan armut bir sonraki derste kim bilir hangi meyvenin kucağına düşmüştür…



-Eğitim yılı başında resim öğretmeni tarafından pastel boyanın MonAmi, sulu boyanın Pelikan marka olmasının daha iyi olacağının öğütlenmesi. MonAmi’deki A’nın kelime ortasında bulunmasına rağmen neden büyük harfle yazıldığının bir türlü anlaşılamaması.



-Eskiden boya malzemeleri şimdiye nazaran pahalıydı. Sınıftaki öğrencilerin genelinde MonAmi marka 12’li pastel boya bulunur, bir kısım şanslı azınlıkta ise her bir temel rengin 3-4 farklı tonuna sahip 12’nin katlarında renge sahip pastel boya olurdu. Bu arkadaşların bir kısmı herkeste olmayan simli gri, altın sarısı gibi renklerini kamuya açık şekilde kullanırken bir kısmı velisi tarafından tembihlenir ve bu boyalarını evde kullanırdı. Okulda kullandığı boya herkesinki ile aynı sayıda renge sahip olurdu.



Benim hatırladıklarım 90’lı yılların ortalarında ilkokul okuyan bir insanın hatırladıkları. O günden bugüne elbet çok şey değişti. Ama o yıllar güzeldi. Belki de biz çocuk olduğumuz için güzeldi. Bilemiyorum…

(Fotoğraflar alıntıdır.)




16 Ağustos 2013 Cuma

BAKIR MUTFAK EŞYALARI

Daha çok anneanne yada babaannelerimizin mutfaklarında görülen eşyalar arasındadır bakır mutfak gereçleri...
Sahanlar, tavalar, bakraçlar, sürehiler, süzgüler, tabaklar, tencereler...
Her ne kadar mutfak ürünlerinde kullanılan farklı nitelikte malzemelerden yapılan mutfak eşyaları olsa da, ben bakır kapları hep sevmişimdir.
Annem de kullanır bakır kapları.
Hatta hem benim hem de ablamın çeyizine de bir kaç parça koymuşluğu var.
Bende 1 süzgeç, 2 tabak var.
Mazileri kaç yıllık derseniz tam emin değilim.
En yakın anneannemden kalmadır, ona da belki annesinden...
Bu yazımda anne evinden getirdiğim bakır kapları değil, ramazan ayında Sultanahmet Meydanı'nda kurulan çarşıdan aldığım 3 parçayı paylaşacağım.
Çarşı'da bulunan ve Gaziantep'ten gelen bir bakırcıdan aldım bu eşyaları.


Bir kapaklı sahan (yemek ısıtmada kullanmak için), 1 kepçe ve bir tereyağ-salça eritme kabı (ne isim verilir ki buna başka? belki sosluk denebilir...)

Satıcıya bakıra ilgi olup olmadığını sordum Sultanahmet Meydanı'ndaki ziyaretçileri kastederek... Verdiği cevap "bakıcı çok alan yok" şeklinde oldu.
Üzüldüm açıkçası.

Geçen sene  ramazan ayında yine kurulmuştu bu çarşı ve bir tane bakır cezve almıştım.


Fincandaki kahve değil ramazan şerbeti.
Öyle köpüksüz kahve mi olurmuş demeyiniz lütfen...
Maksat fincan boş kalmasın...
Cezvemin sapı çok güzel. Ahşap sapa sedefler yerleştirilmiştir.


Cezvemi itinalı kullanmam gerekiyor.
Çünkü sapı ahşap olduğu için suda kesinlikle bırakamam.
Eğer bırakırsam ahşap kısım kabarıp şişer (tahta yemek kaşıklarından aşina olunan bir durumdur bu).

Aslında bakır, kullanırken biraz da ihtimam gerektiren bir malzeme.
Mesela asitli şeyleri bu kaplarda bekletmek hem bakırın kalayını çıkarır hem de -Allah muhafaza- bu kapta bekleyen ürünü tüketen kişileri zehirler.
Bu tehlikeden korunmak için bakırların zaman zaman kalaycıda kalaylanması gerekir.
Gerçi günümüzde kalaycı falan da pek kalmadı görünür bilinir yerlerde.
İstanbul'da Vezneciler tarafında olduğunu söylüyorlar, bir de sanırım Kapalıçarşı taraflarında varmış.
Ben hiç İstanbul'da kalaylatmadım tabaklarımı, annemlerin yanına gittiğimde Isparta'da hallediyorum.

Bir de kuzenimin hediyesi olan ve genellikle misafir geldiği zaman kullandığım baharatlığım var.


Altındaki tabağa ismimi yazdırmışlar, çok da güzel olmuş.
Alt tabağı tek veya iki kişilik kahve ikramlarında tepsi olarak da kullanıyorum.


Bakırın artık genellikle nostaljiseverler tarafından şark köşelerinde kullanıldığı zamanlarda yaşıyoruz.
Umarım-eskisi gibi olmasa da-bakır hakettiği saygıyı yeniden kazanır.

15 Ağustos 2013 Perşembe

LCWAIKIKI-XSIDE İNTERNET ALIŞVERİŞİ

LCWaikiki bundan 10-12 yıl kadar önce ürünleri kaliteli, fiyatları pahalı bir markaydı.
Benim gibi 90'larda çocuk olan pek çok kişinin elbise dolabında maymunlu bir ürün büyük ihtimalle bulunmuştur gibime geliyor.
Zaman değişti, LCWaikiki de değişti.
Ürün çeşitliliği ve kalitesi de farklılaşmaya başladı.
Şu an her alışveriş merkezinde bu markanın bir mağazasına denk gelmek mümkün.

LCWaikiki'nin bir yan markası daha var Xside isminde.
Ben bu markayı LCW'ye oranla daha kaliteli buluyorum.
Geçtiğimiz günlerde bu mağazada Xside'ın bir eteğine rastladım, denedim, beğendim.
Zaten etek giymekten haz duymayan bünyem için bu iyi bir gelişme! :)
Lakin kör talihim kara bahtım, bedenime denk gelen tek eteği almamın önüne de set çekti, çünkü eteğin diz kısmında yıpranma vardı (yırtık kotlar oluyor ya, o yolda ilerliyor bu yıpranma)
Ben de elim mahkum bıraktım eteği, ama aklımda da kalmadı değil.
Zibilyon tane olan LCW'lerden birinde nasıl olsa bulurum rahatlığı ile dükkanı terk etsem de şansım yaver gidip de aynı eteği farklı mağazalarda bulamadım.

Hiç aklıma gelmezdi her köşe başında bulunan bu mağazadan internet alışverişi yapacağım.
Ama çözümü bunda buldum.

Beğendim etek şu:

LCW'nin internet alışverişi gayet seri.
50 Turkish lira symbol 8x10px.png üzerindeki alışverişlerde de kargo ücreti alınmıyor.
50 Turkish lira symbol 8x10px.png'den az olan alışverişlerde ise ücret 3.90 Turkish lira symbol 8x10px.png.
Gayet makul geldi bana.
Aras kargo ile çalışıyorlar.
Ben-sanırım pazartesi veya salıydı-siparişimi verdim.
Perşembe sabahı elime ulaştı.
Ayrıca alışverişinizde % 100 iade garantisi de mevcut.

Mağazada insanı çileden çıkarabilecek seviye gelen kuyruğu beklemek yerine, deneyip beğendiğiniz ürünü internetten almak daha kolay olabilir...

14 Ağustos 2013 Çarşamba

BERNARDO KAHVALTI TAKIMLARINDAKİ KAFA KARIŞIKLIĞIM

Bernardo'da çok güzel kahvaltı takımları var.
Aslında evimde yeterince tabak, çanak, çömlek var.
Her ne kadar hoşuma giden ürün sayısı gün geçtikçe artsada, evdeki oluşacak ekstra ürün fazlalığı beni bunaltıyor.
Genel olarak bu hal içerisinde olmama rağmen, Bernardo'da gördüğüm ve ilk anda oldukça beğenimi kazanan aşağıdaki kahvaltı takımı fikrimin değişmesine neden oldu.

Bu Rosenne modeli olan takım. Detaylı bilgi bu adreste mevcut.
Takımı ilk gördüğümde fiyat 250 Turkish lira symbol 8x10px.png idi. Şu an indirime girmiş, 199 Turkish lira symbol 8x10px.png.

Bernardo'nun mağazasına gittiğimde farklı bir modelle daha karşılaştım. O da şöyle.

Bu takım Bone China ve ismi Rosalinda olarak geçiyor.
Detaylı bilgi şurada.
İlk gördüğümde fiyatı 250 Turkish lira symbol 8x10px.png idi, bayramda baktığımda 299.5 Turkish lira symbol 8x10px.png'ye çıkmış.
Nedenini sorduğumda, dolarda meydana gelen yükselmeyi sebep gösterdiler.
Pek bir anlam veremedim, zira 2 takımdan hangisini alacağıma karar veremezken ve kafam oldukça karışmışken, Bernardo'nun internet sitesinde gördüğüm aşağıdaki takımın fiyatı halen aynı...

Bu takımın ismi Crown olarak geçiyor. Detaylı bilgi şurada.
Fiyatı ilk gördüğüm andan beri en istikrarlı olan takım bu, 349 Turkish lira symbol 8x10px.png.
Bu takım da Bone China.

Üç takımın da parçaları ve biçimleri birbirinden farklı.
Crown serisinde (3. fotoğraf) diğerlerinden en farklı olarak demlik var.

Bernardo'nun fiyat anlamında sürekli bir kafa karışıklığı içerisinde olması biraz canımı sıktı.
İlk beğendiğim takımdan vazgeçtim zaten diğer ikisini keşfedince:)
Lakin vazgeçtiğim takım indirime girdi, bir diğerinin fiyatı artmış.
Hal böyle olunca, annemden de beni sevindirecek bir öneri geldi.
Çocukluğumdan hatırlarım, camlı vitrinimizde duran beyaz üzerine pembe çiçek desenli süt takımımız vardı.
Nice seneler var, ortalıkta görünmüyorlar.
Annem bu takımı bana vermeyi teklif etti. Ben de -doğal olarak- bu duruma pek bir sevindim.
Fincanlar gayet  güzeldi, şekerliği de var. Tek fazlalığı sütlüğü, ona da bir çare bulunur elbet!
Bu takıma ilave olsun diye annem bir de tabak takımı almış-ki ben onları hatırlayamadım.
Annemlere gidince inşallah takımı alacağım.


Aslında şu üçüncü takımda aklım kalmadı değil:)
Lakin evde yeterince yumurtalık ve çaydanlık olduğu için, takımın içinde olan bu parçalar fazlalık olacak.

Öyle sanıyorum ki annemden alacağım takımla seviyeli bir birlikteliğe başlayıp, sonrasını düşünmem gerek.
Tabi Bernardo da coşup bu arada bir zam daha yapmazsa;)


12 Ağustos 2013 Pazartesi

KAŞARLI MİLFÖY RULO

Uzunca bir zamandır blogda paylaşım yapamadım.
Yaz ayı benim için hep sürüncemeli geçer, kendimi pek bilmem. Oradan oraya atarım kendimi, bir uyuşukluk, bir sıkıntılı haller...
Bir de mübarek ramazan ayı devreye girince aklım fikrim "minimum enerji maksimum verimle günü nasıl çıkarabilirim?" sorusuna yanıt aramakla geçiyor:)

Ramazan ayını ve bayramını hayırlısıyla geride bıraktık. Allah tuttuğumuz oruçları kabul etsin.

Bayram sabahında denediğim oldukça kolay bir tarifi paylaşacağım. Bu tarifi şu blogda görmüştüm.
Oldukça basit ve sevimli bir tarif olduğunu düşünüyorum.
Üstelik milföy kolayca hazırlanabilen bir hamur çeşidi.
Tarifi gördüğüm adresten biraz farklı şekilde yaptım. Asıl tarifte lor ve kaşar kullanılmış, ben sadece kaşar kullandım. Ama öyle düşünüyorum ki, bu tarife tuzlu bir peynir daha çok yakışacaktır (yada kaşar ve tuzlu bir peynir  karıştırılarak kullanılmalı. Asıl tarifte belki de bu yüzden lor var ama evde o an olmadığı için ben lor kullanamadım.)

Malzemeler şöyle;

Milföy hamuru
Kaşar peyniri
Maydanoz
Yumurta akı (iç harcına kullanılır), yumurta sarısı (milföy fırına verilmeden önce, ruloların üstüne sürülür)
Susam

Öncelikle iç harcı hazırladım.


Milföyleri merdane ile biraz açarak dikdörtgen hale getirdim. İç harcını yerleştirdim.


Hamuru kapattım.


Keserek fırın tepsisine yerleştirdim. Milföy yapışkan bir yapıya sahip olduğu için fırın tepsisinde yağlı kağıt kullandım. Hamurun üzerine yumurta sarısını sürdüm ve susam ekledim.


Fırından çıkınca görüntü şöyleydi:


Benim gibi uzun süren tariflerle uğraşamayan (gerek vakti, gerek sabrı itibari ile:) bayanlar için kolay ve güzel bir tarif...