14 Nisan 2013 Pazar

KAMU KURUMLARINDAKİ DEPREM HAZIRLIĞI GERÇEĞİNE BİR ÖRNEK



(Bu yazı 2012 yılında Çınar Dergisinde yayınlanmıştır.)

1999’da yaşadığımız Marmara Depreminin yıldönümü yaklaştı. 17 Ağustos’ta tüm televizyon kanalları haber bültenlerinde acıklı fon müzikleri, yıkılmış devasa yapılar, enkaz altında kalmış insanlar ve çadırda kalan depremzelerin görüntüsü eşliğinde hüzünlü bir ses tonuyla depremi yeniden hatırlamamız gerektiğini, depremin değil binanın öldürdüğünü, deprem çantamızı hazırlamamız gerektiğini hatırlatacak bize. Haklılık payları var elbette… Ölenlere Allah rahmet eylesin, kalanlarına sabır, potansiyel depremzeler olan bizlere akıl fikir ve kolaylık versin. Uzun zamandır aklımı kurcalayan, yaşadığım binanın güvenilirliği ve deprem sonrası hayat ile ilgili olarak karınca kararınca kamu kurumlarından yaptığım araştırmayı ve geçtiğim dikenli yolları sizinle paylaşmak isterim.

Oturmakta olduğum binanın yapı özelliklerini, depreme dayanıklılığının ne ölçüde olduğunu öğrenebilmek ve bu amaçla yapacağım başvuru esnasında hangi belgelere ihtiyaç duyulacağını öğrenebilmek amacı ile ilçe belediyesine başvuruda bulundum. Aldığım yanıt şu şekilde oldu: “Binanın statik açıdan güvenli olup olmadığı hakkında rapor alınabilmesi için üniversiteler ya da mühendisler odasına başvuru yapılması gerekmektedir. Yapı ve yapının mevcut özellikleri ile ilgili yapı malîkine veyahut ikamet eden kişinin söz konusu adreste ikamet ettiğine dair herhangi bir belge (kira sözleşmesi) ile müracaatı durumunda imar arşivinden veya ilgili bölge mühendisi tarafından bilgi verilmektedir.” Yardımcı olan birilerine ulaşabilecek olmak beni mutlu etmişti… Sorduğum sorulara yardımcı olabilecek birilerini bulmuş olmak zekamı biraz daha açmış, yeni meraklara gark olmaya başlamıştım. Yeni bir soru ile ilçe belediyesine tekrar başvuruda bulundum. Sorularım şunlardı: Olası bir deprem halinde ikamet ettiğim bölgede çadır kurulacak alanlar şimdiden belli mi? Belli ise benim adresime en yakın olan yer neresidir? İkamet ettiğim bölgede deprem sonrasında kullanılacak malzemelerin (gıda maddesi, ilaç, battaniye vb.) stoklandığı konteynerler var mı? Sorularımı yöneltirken, tarafıma verilecek cevapta her daim başarı ile tamamlanan sivil savunma tatbikatlarından bahsedilmemesi hususunu da özellikle belirtmiştim. Zira dediğim gibi bu tatbikatlar hep “başarı” ile tamamlanıyordu, bundan kuşkumuz yoktu… Yönelttiğim sorulara cevap almak sandığım kadar kolay olmayacaktı. Aslında merakım olan soruları daha önceden devlete zaten yöneltmiştim. Kaç kez olduğundan tam emin olamadığım kadar (en az 2 kez başvurduğumdan eminim) BİMER (Başbakanlık İletişim Merkezi) üzerinden sorularımı devlete yöneltmiş, ama aradan aylar geçmesine rağmen halen yanıt alamamıştım. Ama bu sefer kararlıydım: sabredecek ve sorularımın yanıtlarını alacaktım. İlk olarak yine ilçe belediyesine başvuruda bulundum. Aldığım yanıt “olası bir deprem için alınan önlemlerle ilgili bilgiler İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü’nden alınmaktadır” oldu. Bu kez sorularımı İl Afet Yönetim Merkezine yöneltecektim. İçime doğmuş olacak ki, belki daha bir ciddiyete alınırım düşüncesi ile başvurumu ilçe belediyesine yaptığım gibi internet üzerinden yapmak yerine, yazılı dilekçe ile Valiliğin bünyesinde bulunan İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü’ne giderek bizzat elden vermeyi uygun gördüm. Bu amaçla da aldım dilekçemi, düştüm yollara… Kapıdan girip danışmada duran görevliye yöneldim. Bir dilekçem olduğunu, evrak kayıt numarasını alarak dilekçemi elden takip etmek istediğimi söyledim ve yardımcı olmasını rica ettim. Ben dilekçeye bir bakayım diyerek incelemeye başladı.  Ve bir devlet kurumunda “Dakika bir, gol bir” mantığı ile meseleye bir sıfır yenik başlamıştım. Nasıl olduysa müdürlüğün ismini yazarken yanlışlık yapmışım. Görevli, dilekçe başlığımı düzelterek yeniden gelmem gerektiğini söyledi. Her türlü taarruza hazırlıklıydım. Dilekçenin bir kopyasının flash diskimde kayıtlı olduğunu söyleyerek müsait bir bilgisayarda düzeltebileceğimi söyledim. Görevli artık farkındaydı, mesai bitimine 30 dakika kalmışken benden kurtuluş yoktu. Müsait bir bilgisayar bulmak için bakması gerektiğini söyleyerek yanımdan uzaklaştı. Elimde olmayan bir merakla (?) önünde beklediğim, kapı aralığından uzay üssünü andıran Kriz Yönetim Salonunu kaçamak bakışlarla incelemeye başladım. Bir müddet bekledikten sonra görevli yanıma geldi ve körün istediği bir göz, Allah verdi iki göz atasözünü bana hatırlatırcasına Kriz Yönetim Salonundaki bilgisayarda yazımı düzeltebileceğimi söyledi. Salon gerçekten afili duruyordu. Oval ve geniş masada pek çok bilgisayar bulunuyor, yanlarında da telefon duruyordu. Odada yalnızca 2 memur vardı. Flash diskimi memurlardan birine verdim. Bilgisayarın çalışma hızı biraz (hatta epey) yavaş olduğu için word belgesini açabilmek için birkaç dakika beklememiz gerekecekti. “Kriz Yönetim Salonundaki bilgisayarın hali buysa vay halimize” düşüncesinin beynimden hızla geçmekte olduğunu hissetmiş olacak ki, yardımcı olmak isteyen memur açıklama yapmak durumunda hissetti kendini. Bilgisayarlarının bakıma gideceğini, bu ara hızlarının biraz düşük olduğundan bahsetti gülümseyerek. Ben de kalender bir gülümsemeyle karşılık verdim kendisine. Sağ olsun yardımcı olmak istiyordu memur bey, bu sebeple yan bilgisayarda oturmakta olan bayana flash diski vermeyi teklif etti, ama aldığı yanıt o bilgisayarın da çok yavaş çalıştığı yönündeydi. Zaten durum ortadaydı, internete giriş yapabilmek için bile bir müddet beklemek gerekiyordu. Salonda kapıdan girişte sol tarafta kocaman ekranlar yer almaktaydı. Hafızam beni yanıltmıyorsa ekrana İstanbul’daki trafik akışı yansıyordu. Bir müddet bekledikten sonra gerekli değişikliği yaparak dilekçemin çıktısını aldım ve danışmadaki görevliye teslim ettim. Fakat evrak kayıt numarası almam o gün için mümkün değildi çünkü o işle ilgilenen kişi o an yoktu. Ertesi gün ulaşabileceğim bir telefon numarası alarak ayrıldım. Bir sonraki gün telefonla arayarak meseleyi anlattım ve evrak kayıt numaramı almak istediğimi belirttim. Dilekçemin ilgili birime yönlendirildiği ve gerekli işlemin yapılacağı söylendi. Yılmaya niyetim yoktu. “İlgili birim”in ilgilisi ile görüşmek istediğimi belirttim, sağ olsunlar bağladılar. Telefonun diğer ucunda ilgili birimin müdüresi vardı. İletişim kurulabilen bir bayandı, dilekçemin kendilerine ulaştığını fakat öğrenmek istediğim bilgileri aslında Kaymakamlıktan öğrenebileceğimi, dilekçemin Kaymakamlığa yönlendirileceğini söyledi. Sözlü olarak söylediklerini yazılı olarak da tarafıma bildirmelerini rica ettim, peki dedi. Fakat cevap elime ne yazık ki ulaşmadı…

Kaymakamlıktan bilgi almanın deveyi hendekten atlatmakla eşdeğer olduğundan habersiz, sanıyorum bir hafta kadar sonraydı, Kaymakamlığı aradım. Türk filmlerindekini aratmayacak tipteki memur ile yapacağım telefon görüşmesi, sinir katsayımın level (seviye) atlayacağının habercisiymiş de ben bihabermişim… Evrak kayıttaki memura meramımı anlatmam gerçekten zor oldu. Gerçi kendisinin kavrama yeteneği oldukça gelişmişti. Sadece “kurumunuza yönlendirilmiş bir dilekçem vardı, onunla ilgili bilgi alacaktım” demem “biz onu cevapladık” demesi için yeterli olmuştu. Ben henüz ne ismimi ne de dilekçe içeriğimi söylememiştim halbuki! Bir anlık şaşkınlıktan sonra benim de kavrama yeteneğim muhatabım kadar olmasa da bir anda açıldı ve “hangi başvuru sahibinin hangi içerikli dilekçesine cevap vermiştiniz beyefendi?” demek aklıma geldi. Sarf ettiği sözün anlamsızlığını anlamış olacak ki ilk başta yapması gerekeni sonradan yapıp adımı ve dilekçemin neyle ilgili olduğunu sordu bozulmuş bir ses tonuyla. Meseleyi başından itibaren izah ettim, dilekçemin İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü’nden Kaymakamlığı yönlendirildiğini belirttim. Dinleyip dinlemediğini pek bilmiyorum ama verdiği cevap “bayan! Şimdi çok meşgulüm ve söylediğin şeyi arayamamam çünkü önümde bir sürü evrak var!” oldu. Şeytan soldan soldan kulağıma üflüyordu ama tersleşmenin zamanı değildi. Kaymakamlığa gidecek vaktim olmadığı için işimi telefonla halletmem gerekiyordu ve ne yazık ki işimi de sadece bu memurla çözebilirdim. Alttan alarak yarın arayabileceğimi söyledim ve kapattım. Ertesi gün de memurun tepkisinde hiçbir değişiklik yoktu. Benimle telefonda konuşurken karşısında bir vatandaşın beklediğini, zamanının olmadığını, dilekçemin cevaplandığını beni azarlayarak söyledikten sonra konuşma sırası bana gelmişti. Karşısında bekleyen vatandaş ise ben neydim, yazımı kim cevaplamıştı, cevaplayan kimse onunla görüşmek istiyordum. Benim de sinirlerim oynamaya başlamıştı. Mesele ortadaydı, doğru düzgün bir cevap alamayacaktım ama aşağılanmam da hiç hoş değildi. Yazıyı müdürün yazdığını söyledi daha doğrusu haykırdı demeliyim. Benim için yeterliydi. Sorularımla ilgili bir çalışmaları olsa da olmasa da Kaymakamlıktan yazılı bir cevap almadan dilekçemin peşini bırakmayacağımı söyleyip telefonu kapattım. Sinirlerim tef gibi gerilmişti. Kararlı olmam işe yaramıştı, ertesi gün sabahın erken saatinde Kaymakamlıktan bir memur arayarak dilekçemin yanıtlandığını ve postaya verildiğini söyledi. Elime ulaşan, Kaymakamlıkta ilgili müdür tarafından imzandan çıkan dilekçe cevabını aşağıda sizlerle paylaşıyorum:

“İlgi dilekçeniz incelenmiş olup, İlçemizde afet ve acil durumlarda kullanılmak üzere malzeme dolu 11 adet konteynerimiz mevcuttur. Belediye ve diğer Sivil Toplum Örgütlerince sivil savunma arama ve kurtarma ekiplerinin eğitimleri belli periyotlarla yapılmaktadır.

Deprem için Belediyeye ait ayrı şekillerde muhafaza edilen ilaç ve gıda stoğu bulunmakta, Kaymakamlığımıza bağlı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı ile Belediyeye bağlı Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğünce yardıma muhtaç vatandaşlara yiyecek yardımı yapılmaktadır. Ayrıca Belediye Başkanlığınca sıcak yemek dağıtımı yapılmakta olup olası bir felaket anında da bu hizmetlere devam edilecektir.

Deprem vb. felaketler sonrası ilçemizin 11 bölgesinde çadır kurma yerleri belirlenmiş olduğu Belediye Başkanlığının … gün ve … sayılı yazılarından anlaşılmıştır.

Bilgilerinizi rica ederim.”

Asıl öğrenmek istediğim bilgiler belki de Belediye Başkanlığının  … gün ve … sayılı yazısında… Sırada o yazıya ulaşmak var. Ama bu kadar maceradan sonra biraz ara verdim mücadeleye. Biraz enerji depolamam lazım!

Eğer deprem sonrasında bizi neler bekliyor diye içinizden geçiyorsa ve şans bu ya, sıcak yaz gününde uğraşacak bir işiniz yoksa bence siz de bulunduğunuz yerdeki kamu kurumları ile iletişime geçiniz. Belki tatmin edici bir cevap alamayacaksınız ama en azından farkındalığı olan vatandaşların olduğu hissedilsin, gündeme gelmeyen konular varsa akla gelsin, hazırlıklar yavaş yürüyorsa belki de hiç yürümüyorsa en azından emeklesin. Allah muhafaza- tüm bunları depremden sonra öğrenmek çok daha zor olabilir…

Aslında en başta söylemeyi unuttuğum bir şey var; ben tüm yazdıklarımı yıllardır bir sürü akademisyenin, hükümet görevlisinin, kamu kurumu çalışanının gerekli çalışmaları yaptıklarını iddia ettikleri ve depremi eninde sonunda yaşayacağı düşünülen şehirde-İstanbul’da yaşadım…

Sarsıntısız ve sallantısız günler dilerim…


Hiç yorum yok: