22 Eylül 2014 Pazartesi

SUNAY AKIN İLE OYUNCAK MÜZESİ'Nİ GEZMEK... MÜTHİŞ!

(Yazıyı müzeyi gezdiğim cumartesi günü yazdığım ama pazartesi günü yayınladığım için gün mefhumuna çok takılmayınız;)

İnsanın hayatında kendini çok şanslı hissettiği günler olur ya, bugün tam olarak bu duyguyu hissettim. 
İlkokul günlerimden hafızamda kalan anıların minicik bir kısmını yüzeye çıkardığım yazıdan bu yana bir duygusallık, bir psikolog koltuğunda yöneltilen "şimdi çocukluğunuza inelim" hali hüküm sürüyor bedenimde...
Sen böyle bir ruh haliyle kalkıp bir de Sunay Akın'ın Oyuncak Müzesi'ne git, kendisiyle tanışma fırsatına eriş, bununla yetinmeyip kendi ağzından oyuncakların hikayelerini dinle, soru sor ve gözlerinin içine içtenlikle bakarak bu güzel insandan sorularının yanıtlarını al... Bununla da yetinme, bayramdan sonrası için Sunay Akın'dan internet ortamından kısa bir röportaj sözü al! Allah'ım nasıl mutluyum, yorgunluktan ağrıyan ayaklarım nasıl yere değmiyor, hiç sormayın! :)

Bugün o kadar çok şey gördüm, hissettim ve fotoğrafladım ki...
128 fotoğrafın içinden hangi birini seçip yayınlasam, hangi mevzuyu yazsam, akla karayı seçtim belirlerken.
Şuna karar verdim, İstanbul Oyuncak Müzesi'ni iki bölüm şeklinde yazacağım.
Ve inşallah bir aksilik olmazsa, röportajı ayrı bir yazı ile aktaracağım.

Okumakta olduğunuz ilk bölümde, çocukluk döneminde oynadığımız yada ülkemizde üretilen/üretilmesi planlanmış ama maalesef nasip olmamış oyuncakları paylaşacağım. 
Yer yer müzenin kurucusu, ülkemizin başına gelen en güzel insanlardan biri olan ve başına da bir hâl gelmesin diye itina ile korunması gereken Sunay Bey'in paylaştıklarını ve müzeyle ilgili hissettiklerimi yazacağım.
İkinci bölümde, dünyanın diğer ülkelerinde imal edilen oyuncakları, biz plastik ve tenekeden oyuncaklarla tazecik zihinleri oyalayıp kendimizi kandırırken, bugün her teknolojik gelişmeyi gördüğümüzde adamlar yapmış abi! dediğimiz ulusların çocukları nelerle oynuyormuş, onlardan söz edeceğim. Hiroşima'ya atılan atom bombasıyla yerle bir olan bir ilkokulun parçalarından, yanarak düşen Hindenburg Zeplini'nin parçasına, Mona Lisa Tablosu için yapılan ve tek üretilen oyuncağa, arabayla hayali bir dünya turunda İstanbul'un nasıl yer aldığına kadar farklı oyuncakları ve konuları paylaşacağım (küçük bir rica, lütfen sadece fotoğraflara bakıp geçmeyelim, bilhassa son satırlara şöyle bir göz atalım. Türkiye'de ender rastlanan bir özverinin eseridir bu mekan, fikir edinmiş olalım;)
Bence eğlenceli yazılar olacak;) Şu an yapacağınız daha önemli bir iş yoksa, haydi takılın bana.
Sağ baştan başlayalım;)

Alüminyumdan mutfak eşyası oyuncaklarım vardı benim, ablamdan kalma. Bir tane kapaklı tencere, bir tane de sürahi... Sanırım en son 16 yıl evvel oynamışımdır bu oyuncaklarımla. Sonra akıbetleri ne oldu, üzgünüm ama hiç bir fikrim yok:( Allah'ım ne olurdu onlar yine benim olsa?


Erkek kardeşim olmasa da arabalarım vardı. Çok değil, 2 taneydi. Biri plastik, iki parçaya ayrılabiliyor. Tekerlekleri kırmızı, arabanın alt kısmı fıstık yeşili. Üst kısım şeffaf plastik, tabandan ayrılıyor ve içinden Bonibon Paketi çıkıyor. Hastaydım, geçmiş olsuna gelen Ayşen Teyzem getirmişti. Diğer araba yine abladan miras, yeşil renkli. Teneke. İnsan figürleri var pencerelerde. Yoksa bunun aynısı mı?!


Yıllar sonra... Teneke araba! Tutmayın beni, ağlayabilirim şu an!

Bebek oynamayan kız çocuğu olur mu? İnsaf! Plastik, porselen, bez. Malzemesi önemli mi? Saçı ve rengarenk kıyafetleri olsun, değmeyin keyfimize! Ha kolları ve bacakları da oynuyorsa, bundan iyisi Şam'da kayısı, değil mi?


O da ne? Soldan üçüncü bebeğin elinde, başka bir bebek sesin büyüsüne kapılarak oyalansın ve ağlamayı bıraksın diye bir çıngırak mı var? Haydi gelin yakından bakalım.


Siz de benim gibi kağıt bebekleri kesip,üzerine yine kağıttan elbiseler giydirenlerden misiniz? O zaman bunlar tanıdık gelecektir;) İnsan kağıttan elbiseyle üşümez mi acaba?


Osmanlı Hükümdarlığı Döneminde ahşap oyuncaklarıyla meşhur bir semt vardır İstanbul'da, fikriniz var mı? Varsa şayet, ne mutlu olurum. Kültürümüzden (arta) kalan güzel bir detaya vakıfsınız. Yoksa da sağlık olsun, şu an duymuş olun. O semt Eyüp. Eyüp'te el işçiliği ile ahşaptan oyuncaklar üretilirmiş tıngır mıngır...


Peki ya Türk Tiyatrosu'nda oyuncak figürü olarak kalıbı hazırlanan ama basımı tamamlanamayan ünlü kim? Kuzucuklarım dersem, bir şeyler ifade eder mi sizin için? Evet, Adile Naşit'ten söz ediyorum.


Pitiş ve Piti hakkında bir şeyler duymuş muydunuz peki? Sevdiklerine dört kolla sarılma fikriyle gerçekten de dört kolu olan oyuncakların Müjdat Gezen tarafından yaptırıldığını söylesem?


Belki bu basit ama o dönemler çocuklar için güzel bir eğlence aracı olan plastik arabalardan siz yada erkek kardeşiniz oynamıştır? Ne dersiniz?


Bu tüylü ayıcıklardan benim de vardı, hem de aile boyu! Senelerce itina ile oynadım onlarla. Hele açık sarı renkli Yumoş'um (soldakine pek benzerdi kerata)... Misafir çocuklarından saklardım hep başına bir zeval gelmesin diye.


Yaa, işte böyle. Daha neler neler var bu güzel müzede. Tipi Tip sakızları, kartondan OMO kutusu, katlanabilir plastik su bardağı (illa ki su kaçırır ama birleşim yerlerinden;), Cin Ali Serisi'nin kitapları, yeşil toz torbasıyla Hooverr marka elektrik süpürgesinin oyuncak hali... Allah'ım neler neler! Af buyurunuz, tuvaletin duvarında dahi, çerçevelenmiş halde Ayşegül serisi kitaplardan bir sayfa bulunuyor:) Orada da boş durmak yok, hep bir mutluluk hali...

Hep bir mutluluk hali dedim ama üzüldüğümüz, hayıflandığımız anlar da olmadı değil. Bizdeki oyuncaklar neden gelişmiş ülkelerin oyuncaklarıyla kıyaslandığında daha basit, daha tek düze kalmış, o noktaya takılmadık değil. Sunay Bey'e sordum bu soruyu, yanıtı şu mealde oldu; dikkat edin, bizde oyuncak hep çocuğu oyalamak, susturmak için kullanılmıştır. Anlattıkları küçümsenen birine "hadi oradan, masal anlatma!" denir yada "çocukluk yapma!" denir bazı durumlarda. Çocukluk, çocuksuluk küçümsenir. Bir küçümseme ifadesi olarak "kadın gibi ağlama, kadın gibi gülme" denir!

Düşündüm, doğru söze ne hacet! Ne kadar güzel noktalara erişen medeniyetimiz, sanki sihirli bir el değince duraksamış, özünü kaybetmiş, o naif ve ince kültür bir yerlerde takılı kalmış ve zamana yetişememiş. Neden böyle? Niye onca -belki de yüzlerce- yıl bu halde kalmışız? Derin mevzular, değil mi?

Derin mevzuları önemseyelim, bana ne demeyelim. Ama şu an biraz da Müze'den bahsedelim. İçinde binlerce oyuncak bulunan enteresan bir yer burası. Kapısından girince mutluluk hormonları salgılıyor insan. Müze, eski bir köşk. Sunay Bey köşkü komşuları gibi satıp yerine apartman kondurmak yerine, harika bir müze haline getirmiş. Ve sorum üzerine ekliyor, devletten destek almıyorum, böyle iyiyim! Pek çok badire atlatmış destek konusuyla ilgili, epeyce anlattı. Girişimci olmak zor canım ülkemde, destek yerine kösteklerle karşılaşma ihtimali ne yazık ki büyük...

Daldık yine derinlere, yüzeye çıkalım. Müzedeki oyuncakları ilk yıllarda (ki benim çıkarımım en az 20 yıllık bir geçmişe dayanıyor projenin ilk adımları) yurt dışındaki müzayedelerden satın almış Sunay Bey. Ama sonrasında koleksiyonerlerle birebir görüşüp, çeşitlendirmiş parçaları. Ve şöyle diyor; müzayedeler, koleksiyonerlerden satın almaya nazaran daha pahalı oluyor! Dünyada eşi olmayan parçalar var. Bir kısmından bahsetti, ben de bir sonraki yazımda paylaşacağım.

Müzeye giriş öğrenci/öğretmen 7 lira, tam 10 lira.
Pazartesi günleri bu büyülü mekana giremezsiniz zira kapalı.
Detaylı bilgiyi bu adresten edinebilirsiniz.
Sunay Bey ziyaretçilerle samimi bir ilişki içinde. Abiiim! diyerek sarılası geliyor insanın, o derece!
Soru soran herkesi sabırla yanıtlıyor, fotoğraf çekiliyor, muhabbet ediyor.
Güzel bir insan işte, zip haline getirip, her an yanında bulunmasını istiyor insan:)
Bilmem daha ne diyeyim?

Yazının ikinci bölümünde yine görüşmek dileği ile...


Sunay Bey sıkılmayıp, üşenmeyip 1538. kez oyuncakların hikayesini ziyaretçilere anlatırken...

15 yorum:

Gamze Esra Ersöz dedi ki...

Beyzaaa, burayı ben de geçtiğimiz sonbaharda gezdim ama sen çok şanslısın :) ben burayı Sunay Akın'sız gezdim.Hatta blogumda da 3 bölüm halinde paylaştım.Müze ile ilgili o kadar çok anlatılacak şey var ki...Yazılarını merakla bekliyorum.

birdunyafikir dedi ki...

Gamze; hatırlıyorum yazınızı:) (ama sanırım sadece 1 tanesini:( Hatta "gitmeyi çok istiyorum ama bir türlü nasip olmadı" gibisinden bir yorum da yazmıştım:)

Gerçekten şanslıydık o gün:) Önce kafeteryada bir gençle sohbet ederken gördük kendisini, sonrasında selamlaştık ama muhabbet şansımız olmamıştır. Ardından yukarıdaki katlara çıktık, bir de ne görelim? Bir grup şanslı ziyaretçiye harika şeyler anlatıyor Sunay Akın! Hemen dahil olduk ekibe:))

Pembe Kreasyon dedi ki...

Geçmişteki anılar ne güzel geliyor dimi. Fırsatım olsa da ben de gidebilsem keşke

Unknown dedi ki...

Ben bayılıyorum bu adama! Ya gerçekten çok naif bir adam... Maşallah! Ayrıca çok şanslısınız birlikte gezme şansını elde ettiğiniz için.. Ben de notumu aldım, inşallah en kısa zamanda gezilecekler listemde :)

Kahve Tadında dedi ki...

Ne çok kıskandım şimdi :) Sunay Akın çok sevdiğim biridir ve uzun zamandır oyuncak müzesini görme gibi bi hayalim var. NE şanslısın hem gezip hem bu mükemmel insanla tanışma fırsatı bulmuşsun. Hikayesini az çok biliyorum oyuncak müzesinin. Yazının devamını sabırsızlıkla bekliyorum. Darısı başıma diyeyim :)

Yasemin dedi ki...

Süper olmuş! Hakikaten güzel şans denk gelmiş sana..
O oyuncakların bir çoğuyla direkt ilişkimizin olması ne güzel, ne şans!
Bu ara nostaljiden gidiyoruz, haydi bakalım :)

resim defterimm dedi ki...

Çok tatlı :) İyi ki paylaşmışsın :)

deeptone dedi ki...

aaa ya bu müze izmirde değil miydi yaaa burda mı gideyim aaa :)

Kitap Eylemi dedi ki...

çok fenasınız ama , o kadar çok kıskanıyorum ki şu an sizi.2 kez gezdim müzeyi , ikisinde de Sunay Akın yoktu, bir de söyleşisine gitmiş ve kendisinin gerçekten korunulası bir varlık olduğunu düşünmüştüm :D

birdunyafikir dedi ki...

Pembe Kreasyon; fırsatınız olursa muhakkak değerlendirin derim;)

Özlem; gerçekten çok samimi bir insan. Ünlü ve havalı olması gerek kanısını bir anda yıkıyor:)

Kahve Tadında; kıskanmayınız efenim:) 2. bölüm "coming soon":)

Yasemin; çok güzeldi gerçekten:) Limit dozu aşmadıkça nostalji iyidir:)

resim defterimmm; teşekkürler;)

kitap eylemcisi; sizinki de şanssızlık olmuş biraz:( 3. sefere inşallah:)

birdunyafikir dedi ki...

deep; Göztepe'de. Hemen koşarak gitmelisin:)

cigdemonur2 dedi ki...

Çok güzel yazmışsın, görmemişim.Sunay Akın Baytekin oyuncağını aratırken tesadüfen buldum, a baktım tanıdık bir blog :) Yazına link veriyorum,sevgiler.

birdunyafikir dedi ki...

Çiğdem Hanım, sevindim beğenmenize:)

Ponti dedi ki...

Sunay Akın ne güzel, ne temiz, ne mükemmel bir insandır. Konuşması çınladı kulaklarımda yazıyı okurken. Böyle bir işe kaç kişi gönül veriyor ki şimdilerde...

En çok gezmek istediğim müzelerden biridir Sunay Akın'ın oyuncak müzesi. Çok da güzel anlatmışsınız, bir solukta okudum. En çok Adile Naşit'in oyuncak kalıplarına bakakaldım, hüzünlendim.
Umarım ben de bir gün gezip yazısını yazabilirim.

birdunyafikir dedi ki...

Ponti; Sunay Akın beyni farklı çalışna bir insan, o kanaatteyim ben (iyi anlamda bir cümle kurdum şu an:)

Bu iş gönül işi. Bilmem kaç yıl önceki oyuncakları dünyanın dört bir köşesinden toplayıp böylesine güzel bir mekanı vücuda getirmek herkesin harcı değil.