13 Ağustos 2014 Çarşamba

BİLECİK'TE MANEVİ BİR DURAK: ŞEYH EDEBALİ TÜRBESİ

İnsan kendi arabasıyla şehirler arası yolculuk yaparken , yol üstündeki görülmeye değer yerleri es geçmemeli bana göre.
Esas hedef aileye, sevdiklerimize yada tatil beldesine ulaşmak belki ama fırsatları da kaçırmamak lazım;)

Bayram tatili sebebi ile yaptığımız yolculuk esnasında biz de Osmanlı Devleti'nin manevi kurusu ve fikir babası olarak kabul edilen, Osman Gazi'nin kayın pederi ve hocası olan Şeyh Edebali'nin Bilecik'teki Türbesi'ni ziyaret ettik.
(İstanbul'a yaklaşık 3 saat mesefade...)


Fotoğraf, Bilecik Kültür ve Turizm Müdürlüğü'nün sitesinden alınarak düzenlenmiştir.


Önceden 2 kez daha ziyaret etmiştim. Fakat bu ziyaretimde alanı çok daha bakımlı ve düzenlenmiş gördüm.

Şeyh Edebali'nin Türbesi'ne giden yolda ilk olarak Orhan Gazi Cami'ni görüyoruz.
Giriş kısmında Orhan Gazi Camisi var.
Yapılış tarihi 1392. 600 yıldan fazla zamandır Bilecik'i gözlüyor bir nevi...



Kendi halinde, küçük ve sevimli bir yapı.

Camiden çıkıp merdivenlere yönelince Şeyh Edebali'nin Türbesinin bulunduğu kısma geçiliyor.


Edebali, türbesinde yalnız değil.
Akrabaları ile birlikte ebedi istirahatinde...
Kendi halinde, sakin, sessiz ve huzur dolu bir yer olduğunu hissediyorum ben buranın.


Fotoğraf, Bilecik Kültür ve Turizm Müdürlüğü'nün sitesinden alınmıştır.

Ziyaretçilerin dualarını yaptıktan sonra namaz kılabilecekleri 2 bölüm var.
Oda da diyebiliriz bunlara.
İki odanın kapısı da aşağıdaki fotoğrafta korkulukları görülen balkon kısmına açılıyor. 

Türbenin üçüncü kısmı, Şeyh Edebali'nin eşi ve  kızı Malhun Hatun (yani Osman Gazi'nin eşi)
 naaşlarının bulunduğu alan. 


Şeyh Edebali'nin eşi ve kızının kabirleri...


Sanırım ortaokuldaydım, Tarık Buğra'nın Osmancık isimli romanını okumuştum.
Osmanlı Devleti'nin kuruluşunu güzel bir dille anlatan bu romanı çok severek okuduğumu hatırlarım.
Bu güzel romanda Bilecik'ten, Bilecik'in tepelerinden ve yeşilliğinden, Şeyh Edebali'den, Ertuğrul ve Osman Gazi'den, Edebali'nin kızı Malhun Hatun'dan bahis geçirdi.
Dağların, tepelerin eteklerinde at koşturan, kendilerinin dahi hayal edemeyeceği bir kudrete ulaşıp 3 kıtaya hükmederek 600 yıl hüküm sürecek bir hükümdarlığın temellerini atmanın çabası içinde olan insanların öykülerini okudum o sayfalarda.
Bilecik'e her gidişimde, o yamaçtan her bakışımda, o insanların seslerini hissetmeye çalışıyorum hiç başaramasam da, onların da yüzünü yalayan rüzgardır belki yüzümde hissettiğim bu esinti diye 
kandırıyorum kendimi.
Özetle; dokunaklı, hüzünlü, sevinçli, duygulu, gururlu ilginç bir ruh hali kaplıyor bedenimi...


"Geçmişini bilmeyenin geleceği olmaz" diye bir söz vardır sevdiğim.
Bu sözün altına imzamı atarım her zaman.
Doğrusuyla yanlışıyla geçmişimizi bilmeli, neler başarıp, nerelerden nerelere geldiğimizi biraz düşünmeliyiz kanaatindeyim.
Fırsat bulunca Ertuğrul Gazi'nin Söğüt'teki Türbesi'ne yaptığımız ziyareti de yazacağım inşallah.

2 yorum:

deeptone dedi ki...

bileciiiik aaa hiç görmedim yaaaa taam listeye aldııım :)

birdunyafikir dedi ki...

deep; görmelisin! :)