12 Ocak 2015 Pazartesi

ANADOLU YAKASI

Öncelikle şunu söylemeliyim; hayatımda okuduğum ve nehir söyleşi türünde olan ilk kitap sanıyorum Anadolu Yakası oldu.
Aslında bu isimde bir yazın türü olduğunu da önceden duymamıştım;)
Peki, nedir bu nehir söyleşi diyecek olursanız, internette rastladığım şu tanımın güzel bir açıklama olduğunu düşünüyorum: bir ömre tanıklık eden söyleşiler...

Mustafa Kutlu'nun daha önceden bir kitabını okumuş ve üslubunu çok sevmiştim. Samimi ve hayatın içinden şeylerden bahsediyordu. 
Bu aralar sevdiğim tarz da bu zaten, hafif ve hayatta karşılığı olan olaylar...
Bu sebeple bir kaç kitabını sipariş ettim ve bismillah diyerek başladım okumaya...

Anadolu Yakası; Anadolu'nun kırsal bir bölgesinden İstanbul'a gelen zeki ve okuma meraklısı Muzo Gönül'ün sinemaya gönül vermesi ve bir televizyon kanalı kurma hikayesini konu alıyor. Muzo Gönül ile röportaj yapan ise Erol isminde bir gazeteci. Aslına bakarsanız bu hikaye gerçek mi yoksa kurgu mu hala anlayabilmiş değilim. Her şeye rağmen televizyon dünyasında neler olup bitiyor, imkansızlıklara rağmen çaba ve iradeyle insan neleri başarabiliyor, buna tanıklık etmek güzel. Cadı kazanına benzer bir ortam olan medya kulvarında Muzo Gönül kadar temiz kalabilmek mümkün mü, pek emin değilim.



Kitaptan bir kaç alıntıyla devam edeyim...

...Erol:...Ama abi sanayinin getirdiği refah, konfor, herhalde bunları inkar edecek değiliz.
Muzo Gönül: Elbette. Fabrikalarda birer robot olan insanı nasıl görmezden gelebiliriz. Sonra izin zamanı bir turizm şirketi bu robotları toplayıp, paketleyip, güneş-deniz-kum ve aşk diyerek bir beldeye postalıyor. Orada sabahtan akşama kadar içip, çiftleşip, kurtlarını döküyorlar. Bol fotoğraf çekip yıl boyu birbirlerine gösteriyorlar. Sonra yine inlerine paydos zillerine, seküler saate bağlı esaret günlerine geri dönüyorlar. Refah mı bu?

Aramakla bulunmaz ama bulanlar ancak arayanlardır.

... Bu çağın bütün insanlarının hikayesi neredeyse aynı. Kendilerine ait bir izleri olmadan savıp gidiyorlar hayat sıralarını. Kapılmışlık kapılanı yok ediyor çünkü; insanı rakamlara, unsurlara, gölgelere hapsediyor. Hayat istatistiklerden ibaret kalıyor. 
Hafıza deyince dijital malzeme depolama kapasitesinin akla geldiği bir zamanın insanlarıyız biz. Çünkü hatırlanacak pek bir şey yaşamıyoruz.

E haklılık payı da var yazılanlarda... Doğruya doğru...

19 yorum:

Bahceperim dedi ki...

Yorumun dikkatimi çekti. İnşallah bir ara elime geçer. Bir de ben de bir arayan olduğumdan umarım bulurum. Ardımdan diğerleri de gelir. ;) Sevgilerimle.

Unknown dedi ki...

Ne kadar doğru bir tespit...

Nabrut Fıdıllıoğlu dedi ki...

Mustafa Kutlu nun bende de menekseli mektuplar kitabı var. Ama elim gitmiyorum. Yorumunda sonra bir heves geldi:)

Hümeyra'nın denizi dedi ki...

Güzel ve ağır tespitleri olan bir kitapmış.İnsana bir yandan da dokunuyor,zoruna gidiyor.Zira herkes içten içe kendinden birşeyler buluyordur.Mesela ben;bir tatil beldesine paketlenip gönderilmek istiyorum :)

Kelimelerle Dans dedi ki...

kitap,ismiyle beni kendine hemen çekti. alıntılar da okuma isteğimi pekiştirdi...

Unknown dedi ki...

kitabı merak ettim, paylaşım için teşekkürler

bende yeni bloguma beklerim http://buseilehayat.blogspot.com

Bak Bu Harika dedi ki...

not aldım canım. Teşekkürler

birdunyafikir dedi ki...

bahçe perim; bulursunuz inşallah... Hepimiz aranıyoruz aslında:)) Ne aradığımız da önemli;)

Özlem; teşekkürler sanaaa:)

fıdıllıoğlugillerden nabrut; bence öncelik tanı Mustafa Kutlu'ya. Mmenun kalacağını düşünüyorum;)

hümeyra; soğuk ve kasvetli kış günlerinde bir başka geliyor o heves, değil mi? :))

Kelimelerle Dans; mutlu oldum:)

Buse ile Hayat; teşekkürler.

Bak Bu Harika; rica ederim;)

Syhn dedi ki...

sadece bir kitabını okudum mustafa kutlunun o zaman da bütün kitapları okunmalı dedim.
inşallahh ümir vefa eder de okumaya fırsat bulurum ;)

Pembe Kreasyon dedi ki...

Senin bu kitap yorumlarını çok beğeniyorum. Bütün kitapları alasım geliyor. Peki ben dilini kullanmakla ilgili güzel bi kişisel gelişim kitabı biliyo musun? :)

birdunyafikir dedi ki...

Syhn; inşallah... Güzel yazıyor vallahi;)

Medanşeri; attım hafızaya;) Teşekkür ederim:) İşler müthiş yoğun, müsait bir anımda yanıtlayacağım inşallah;)

Pembe Kreasyon; çok sevindim yorumuna, sağ olasın. Ben dili, ben diliiii... İnan şu an aklıma gelen bir kitap yok. Ama olursa, bilgi veririm inşallah;)

yesimdusova dedi ki...

Bu yazı türünü bende duymamıştım! Aslında sevdiğim bir tarzmış.. Özellikle İstanbul'da geçen olaylar ve eski İstanbul'u öykülerle, yaşanmışlıklar ile anlatan öykülere bayılıyorum.

MERVE dedi ki...

bu yorumdan sonra kitap okumayı özlediğimi fakettim :( işten güçten birazda tembellikten kitap okuyamıyorum ben :)

deeptone dedi ki...

anadolu yakası. okurum tebi de anadolu yakası istanbul yazılmaz beeee :)

deeptone dedi ki...

iyisin ama dı mıııı :)

birdunyafikir dedi ki...

yesimdusova; okuması hakikaten çok zevkliydi. Çabucak bitti zaten:)


Merve Sevim; insan yoğunluktan dalıyor bazen. Öyle durumlarda okusa da anlamıyor gerçi:) Ama okumak iyidir:))

deepciğim; sorma yaa, bu aralar öyle yoğun çalışıyorum ki... Blogumu özledim:(( Seni de okuyamıyorum bu ara maalesef pek:( Sahalara acilen dönüş yapmam lazım:)

deeptone dedi ki...

istanbul sayılmaz yaniiii :)

ilhan dedi ki...

Çok doğru artık hatırlanacak bir şeyler biriktiremiyorum. Dijital verilerle dolduk. Ama bunun acısını gelecek nesiller çekecek sanırım.Yazarın adını hatırlayamadığım bir kitabını almış sıkılıp yarıda bırakmıştım. Kitap paylaşımlarınız için teşekkürler.

birdunyafikir dedi ki...

deepciğim; çok şükür, iyiyim:) Çalışan demir pas tutumuyormuş ya, test edip onaylıyorum şu sıralar:)

Ilhan Ucer; o tespit gerçekten doğru. Elime alıp incelediğim çocukluk fotoğraflarım gibi mutluluk vermiyor digital arşivime eklediğim fotoğraflar:(